Bilgisayarın Hikayesi – Her Şey Nasıl Başladı?

Bilgisayarlar. Tüm dünyayı baştan aşağı değiştiren belki de tarihin en önemli icatlarından biri. Evet. Ondan önce transistörler, ondan önce ikili sayı sistemi vs. bulunmasa, elektrik keşfedilmese çok başka şeylerden bahsediyor olurduk ama bir son ürün olarak, tüm bunları kullanan, insanlığa gerçek anlamda çağ atlatan bir buluş olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Her anlamda.

Tam anlamı ile çiçek açtığı, hızla geliştirilmeye başlandığı dönem olarak yirminci yüzyılın son çeyreği karşımıza çıksa da aslında bilgisayarların geçmişi çok çok daha öncesine, yaklaşık 2500 yıl öncesine dayanıyor.

Bildiğimiz abaküse…

Evet. Yani. Şimdiki süper bilgisayarlarla bir abaküsü karşılaştırmak çok mantıklı gelmeyebilir. Ancak en temeline indiğimizde bugünkü süper bilgisayarların da çalışma mantığı abaküs ile neredeyse birebir aynı. Ardı ardına, birçok işlemi, bir ...  Devamı

Manhattan Projesi: Bilim Tarihinin Dönüm Noktası

Geldik bilim tarihinin en keskin dönüm noktalarından birine. Kimine göre bilimin zirvesi, dünyayı değiştiren en önemli keşif, kimine göre ise bilimin alçalabileceği en dip nokta.

Bir önceki videoda konuşmuştuk. Enrico Fermi, Irene Curie, Otto Hahn ve sonunda Lise Meitner’ın çalışmaları ile atomu parçalamayı başarmıştık.

Bu ciddi anlamda tarihin en önemli dönüm noktalarından biriydi. Ortada devasa, inanılmaz, akıl almaz bir güç vardı ve bu gücü kullanarak insanlığa seviye de atlatabilirdiniz. Ya da toplumları yer yüzünden silebilirdiniz…

Ve biz. İkisini de yapacaktık…

Atomun inanılmaz öyküsü bilim insanları ile, savaşlar ile, atom bombaları ile, Manhattan Projesi ile devam ediyor…

Bir atom bombasının yapılıp yapılamayacağı konusu artık nötron keşfine ve nötronun işleyişine bağlıydı. Nükleer fizyon ile bir patlama gerçekleşmesi için bir tür zincirleme reaksiyonun ...  Devamı

Atom’un Film Gibi Hikayesi

Madde. Muhteşem bir kilim gibi. Atomaltı parçacıklarla ilmek ilmek örülmüş bir kumaş. Deneyimlediğimiz evreni oluşturan bir örtü. Ama yüz yıl önce madde o kadar da karmaşık gelmiyordu kimseye. O zamanki bilgi birikim dahilinde madde dediğimiz şey elektron ve protonlarla kolayca elde edilebiliyordu. Bugün önümüzde duran müthiş detaylı bir eserin aksine daha düz, basit bir desen vardı karşımızda.

Ve 1920’lerde, o dönemde görülen müthiş gelişimler ile de fizikçiler yavaştan işi çözdüğünü düşünüyordu. Artık maddenin en temel yapıtaşı karşılarındaydı. Pozitif yüklü bir çekirdek çevresinde dönen elektronlardan oluşan bir atom… Ve 1919’da keşfedilen protonların da çekirdekte belirli bir sayıda bulunuyordu. Bu sayı da evrendeki maddelerin bu kadar çeşitli olmasını sağlıyordu.

Bu nispeten basit yaklaşımı tahmin edersiniz ki terk etmesi kolay olmadı. Bilim dünyasında ...  Devamı

Akılalmaz Gerçeklik: Gecikmiş Seçim Kuantum Silgisi Deneyi

Richard Feynman. Kuantum mekaniğine en doğru açıdan bakan isimlerden birisi belki de. Ne “mistik” olduğunu kabul ediyor. Ne de şaşırılacak hiçbir şey olmadığını. Birçok insan için de böyle. En azından kuantum mekaniğine ufak da olsa göz atmış birisi için. Özellikle bu kişiler için her şey “sıradışı ve doğa üstü” gibi gelebilir. Ki bu da çok normal. Niels Bohr’un da dediği gibi. Kuantum yasalarından şok olmuyorsanız zaten kuantum mekaniğini anlamamışsınızdır. 

Daha da derinlere inip deneysel anlamda kuantum fiziği çalışan insanlar için de durum aynı. Atomaltı parçacıkları gözlemlediğinizde tüm hayatınızı kontrol eden klasik yasaların gözünüzün önünde yok olduğunu, tuzla buz olduğunu gördüğünüzü düşünün. Gerçekten kolay değil.

Ne kadar deney yaparsanız yapın, ne kadar farklı açıdan bakarsanız bakın kuantum mekaniği klasik algıyı yerle ...  Devamı

İnanılmaz Teori: Büyük Patlamada Patlayan Bir Kara Delik Miydi?

Uçsuz bucaksız evreni anlamaya çalışan bir tür olarak 19 ve 20. Yüzyılda gösterdiğimiz gelişmenin yüzbinlerce yıllık tarihimizde eşi benzeri yok.  100 yıl gibi insanlık için kısa, evren için minicik bir zaman önce henüz Samanyolu Galaksisinin evren olduğunu zannediyor, bu evrenin statik, sabit, mutemelen ezeli ve ebedi olduğuna inanıyorduk. Newton yasaları da bunu bir nevi destekliyordu.

Tüm bunlar sadece birkaç yıl içinde dramatik bir biçimde değişecekti. Albert Einstein’ın Genel Göreliliği Newton’ın kütleçekiminin yerine geçecek ve bununla birlikte madde, enerji ve uzay-zaman kumaşının arasındaki ilişkiyi de net bir şekilde ifade edecekti. Einstein’ın denklemlerine göre evren sabit olamazdı, dinamik olmalıydı. Sonrasında evrenin genişlediği anlaşılınca bu iddiası da doğrulanacaktı.

Ayrıca Einstein kara delikleri de öngörmüş ve bunlar da daha sonra kanıtlanmıştı. ...  Devamı

“Kimsenin Umurunda Değilsin” – Spotlight Etkisi Nedir?

Friends dizisinin gayet masum görünen bu sahnesinde aslında milyonlarca insanın hayatını ciddi ölçüde etkileyen psikolojik ve sosyolojik bir olgu ele alınıyor. “Bir kadının yalnız yemek yemesi” gibi gayet olağan bir durumun bile konu olabildiği bir olgu.

Spotlight Etkisinden bahsediyorum. Bir diğer adı ile Sahne Işığı etkisinden. Basit tanımı ile insanın başka insanların kendisini gerçekte olduğundan daha fazla umursadığını, izlediğini düşünmesi. Spotlight yani sahne ışığı altında olduğunu, herkesin kendisini izlediğini sanması olarak tanımlanabilir.

Her gün, günlük yaşamımızda her an karşılaşabildiğimiz bir durum bu. Olumlu ya da olumsuz da olabilir. Çok iyi bir iş yaptıktan sonra insanların size gıpta ile baktığı, sizi inanılmaz takdir ettiği yanılgısı da buna dahildir. Ya da tam tersi. Bir hata yaptığınızda herkesin tüm dikkatini bu hataya verdiğini düşünmeniz ...  Devamı

İnsan Işık Olarak Doğsaydı? – Bir Fotonun Yaşamı

Evrendeki her şey. Aşırı genelleme olduğunu biliyorum fakat. Ya maddedir ya da ışık. Basitçe böyle ifade edebiliriz.

İkisini ayıran şey ise sabit kütlesidir.

Maddenin kütlesi vardır. Işığın. Yoktur.

Ama burada bir sıkıntı var. Kütle dediğimiz şey temel, değişmez bir özellik değil. Geçici bir özellik.

Sadece parçacıklar arasındaki etkileşimler sonucunda ortaya çıkan bir sonuç.

Misal. Bir kara deliği düşünün. Biliyorsunuz. Koca koca yıldızları şekerleme gibi yutabilen canavarlar.

Fakat menüleri de gayet geniş. Maddeyle yetinmiyorlar. Işığı da yiyorlar.

İşte sıkıntı da burada. Işık kütlesiz diyoruz fakat kara delikler ışığı yediğinde ne oluyor biliyor musunuz? Kilo alıyorlar. Evet. Su içsem bile yarıyor diyoruz ya. Işığı yese bile kilo alıyor kara delikler. Büyüyorlar. Kütleleri artıyor.

Çünkü ışık. Hapsedildiği zaman kütle kazanıyor. Confinement. Yani ışığın ...  Devamı

Hiçbir Şeyden Zevk Almamak: ANHEDONİ NEDİR?

İnanılmaz lezzetli görünen bir pasta düşünün. En iyi malzemelerle yapılmış, muhteşem meyvelerle süslenmiş. İçi en sevdiğiniz krema ile dolu. Durduramıyorsunuz kendinizi. Bir ısırık alıyorsunuz. O da ne? Tadı yok bunun. Ama olmaz ki? Bir ısırık daha alıyorsunuz. Yok. Hatta rahatsız ediyor sizi. O kadar tatsız ki. Ama öyle görünmüyordu? Sonra etrafınızdaki insanlara bakıyorsunuz. Aynı pastadan yiyen insanlara. Her ısırıkta kendilerinden geçiyorlar. Birbirlerine “hayatımda daha güzel bir pasta yemedim” diyorlar birbirlerine. Bir sorun var herhalde diyorsunuz. Bir dilim daha alıyorsunuz. Yok. Bir gazete kağıdını ısırıyormuşsunuz gibi. Çok kıskanıyorsunuz etrafınızdakileri. Sizin alamadığınız tadı almalarına imreniyorsunuz. Ama yine de gülümsüyorsunuz siz de. Ağzınızda çoğalan pastayı bitirip “Evet. Çok güzeldi” diyorsunuz.

Anhedoninin bir tanımıydı bu. Haz ...  Devamı

1859 Carrington Olayı Tekrar Yaşansa Ne Olur?

1 Eylül 1859 sabah saatleri. Londra’da evinin bir bölümünü bir tür gözlemevine çeviren Richard Carrington her zaman olduğu gibi kahvaltısını yaptıktan sonra özel gözlemevinin çatısını açıp pirinçten yapılma teleskobunun başına geçiyor. Merceği güneşe çevirip ayarları yaptıktan sonra çok geçmeden bir gariplik fark ediyor. Güneşin yüzeyinde birkaç tane dev siyah nokta. Normalde bulunmayan dev noktalar.  Güneş lekeleri olarak biliyoruz bunları. Carrington bu lekelerden çıkan inanılmaz parlak ve beyaz ışıkları da görüyor. Carrington insanlık tarihinde tespit edilen en büyük güneş patlamalarından birine tanık olduğunun o anda farkında da değildi. Fakat birkaç saat sonra olacaktı. Gördüğü o inanılmaz parlak ve beyaz ışığın taşıdığı enerji dünyamıza ulaştığında. Bir “geomanyetik” felaketin başlangıcını yakalamıştı. Ve işte o yüzden 1859’da ...  Devamı

Evrene Açılan Yepyeni Bir Pencere: KÜTLEÇEKİM DALGALARI

Bundan 100 yıl kadar önce Albert Einstein uzay ve zamanla ilgili tüm bildiklerimizi yeniden yazacaktı. Tüm bunları yaparken de bugünü bile şekillendirecek sayısız “varsayımda” da bulunacaktı. O zaman için kanıtlanması mümkün olmayan, kimilerine göre “yaşlandı artık, kredisi de çok bizde, he diyelim” dedikleri varsayımlardı bunlar. Ama.

İşte yüz yıl kadar sonra 2015’in Kasım ayında “deli saçması” olarak görülen bir varsayımı daha kanıtlanacaktı.

Kütleçekim Dalgalarından bahsediyorum. Gravitational Waves. Uzay-zaman adını verdiğimiz kumaştaki dalgacıklardan. Genel görelilik teorisinde evrenin işleyiş şekli ile ilgili çıkarımlardan biriydi bu. Sadece bir adamın aklında oluşan ve kağıt üzerinde öngördüğü, dev karadeliklerin, büyük patlamaların neden olacağını hesapladığı bir olgu.

Kendisi de “yani bu var ama insanlığın bunları tespit edebileceğini ...  Devamı