“Bu Benim Kızım Değil!” – Capgras Sendromu

Mary. 40 yaşında bir kadın. Doktoru tarafından çocuğuna agresif tavırlar gösterdiği ve çocuğun güvenliğinin tehlikede olması gerekçesiyle psikiyatri bölümüne sevk ediliyor. Mary’nin kendi, öz çocuğu olan Sarah’ya karşı saldırgan bir tavır sergilemesinin de kendisine göre bir nedeni var. Çünkü çocuğu kendi çocuğuna çok benzemesine rağmen aslında kendi çocuğu değil! Birileri. Devlet. Ona göre öz çocuğunu kendisinden aldı ve yerine ona çok benzeyen sahte bir çocuk verdiler. Hatta Mary ikiz doğurduğunu ama hastanenin sadece Sarah’yı kaydettiklerini de iddia ediyor. Kimi zaman kızı Sarah’yı okuldan almaya giden Mary kızını almayı reddediyor ve “Bana gerçek kızımı verin! Ne yaptığınızı biliyorum!” diyor…

Arkadaşları, ailesi, tüm doktorlar Sarah’nın kendi çocuğu olduğunu söylese de Mary sürekli öz kızının “kendi kızı” olmadığını söylüyor.

Bazen de gerçek kızını başka yerlerde gördüğünü, mesela bir keresinde yanından geçen bir arabanın yolcu koltuğunda kızını gördüğünü ama fark edilince arabanın hızlanarak uzaklaştığını söylüyor.

Bir film senaryosu gibi değil mi? Ama değil… Bu gerçek bir hikaye. Güvenlik nedeniyle isimler değiştirilmiş olsa da bu hikaye gerçek… Ve buna benzer binlerce hikaye var…

Nedeni ise şu…

Mary psikiyatri kliniğine yatırıldığında tüm bulgular ışığında doktorlar hiç düşünmeden tanıyı koyuyorlar…

CAPGRAS SENDROMU!

Detayları konuşacağız. Ama Mary’nin durumuna biraz daha bakalım… Bu tanı sonrasında Mary’nin bu sanrılarının tamamen hayal ürünü olduğu anlaşılıyor. Çok uzun süredir de devam eden bu “sanrıların” da hiçbir şekilde azalmaması nedeniyle Sosyal Hizmetler Mary’nin “annelik” yapabilme kabiliyetini sorgulamaya başlıyor.

Psikiyatristlerin tavsiyesi ile Mary’e ilaç tedavisine başlanıyor. Fakat dozu ne kadar artırılırsa artırılsın hiçbir şekilde bu sanrıları azalmıyor.

2 ayın sonunda hasta olduğunu dahi kabul etmeyen ve kızının hala kedisine ait olmadığını iddia eden Mary’nin kızı Sarah Sosyal hizmetler tarafından korumaya alınıyor. Mary bir iyileşme belirtisi gösterene kadar da koruma altında tutulmasına karar veriliyor. Sarah annesi ile ilgili şunları söylüyor: “Annemin benim ben olduğuma inanmaması beni çok üzüyor. Ama yine de annemi çok seviyorum…”

İlerleyen süreçlerde Mary ile Sarah gözetimli olarak görüştürülmek isteniyor ama Mary kızı ile görüşmeyi reddediyor. Hala o kızın kendi kızı olmadığını, öz kızının kendisinden saklandığını iddia ediyor…

Bir çocuğun yaşayabileceği en üzücü deneyimlerden biri belki de… Öz annesi tarafından reddedilmek…

Fakat işte Mary ve bu sendroma… Capgras sendromuna sahip insanlar da normal olarak algılanmamalı…

Söz konusu sendroma ismini veren bu sendromu 1923 yılında keşfeden Joseph Capgras isimli bilim insanıdır.

Sendromun detayları ise şöyle. Bu sendroma sahip kişiler özellikle aile bireyleri olmak üzere kendisine yakın kişilerin yerine kendilerine çok benzeyen başka insanların geçtiğine dair bir yanılsama içindedirler. Burada belirtmek lazım. Capgras Sendromu büyük çoğunlukla tek başına seyretmez. Genellikle hastalarda altta yatan şizofreni, demans ya da Alzheimer gibi rahatsızlıklar ile birlikte seyreder.

Bu sendroma yol açan nedenlere yönelik yapılan araştırmalarda Prosopagnosia adı verilen rahatsızlıkla benzerlikler olduğu bulunmuş. Bu rahatsızlığın diğer adı Yüz Körlüğüdür bu rahatsızlığa sahip olanlar bir tür beyin hasarı neticesinde tanıdıkların, eşlerin ve hatta kendi yüzlerini bile tanıyamıyorlar. Ancak Capgras sendromunda farklı sıkıntılar da söz konusu.

Bu sendroma sahip kişilerin “sahte” olduğunu iddia ettikleri eşleri veya çocuklarına karşı doğrudan veya dolaylı olarak “saldırgan” bir tavır sergiledikleri de oluyor. Bu saldırganlık kimi zaman çok ciddi “şiddet” eylemlerine dahi yol açabiliyor. İşte bu noktada da belki de bir savunma mekanizması olarak şizofreniye yol açan kişilik bölünmesi gerçekleşebiliyor. Çünkü “sahte” olduğunu düşündüğü kişiye karşı sevgisini korumayı da istiyor bir taraftan. Bu sayede “asıl” kişiye olan sevgisini gösterirken bu yeni “sahte” kişiye olan nefretini de gösterebiliyor.

Kaydedilen başka bir vakada işler biraz daha karışık… Bu vakada bir anne yetişkin olan bir çocuğunun yerine sahte bir insanın geçtiğini iddia ediyor… Bu annenin yani hastanın geçmişi araştırıldığında ise annenin çok sevdiği eşinden başkasından hamile kaldığı için ayrıldığı öğreniliyor. Bebeği doğuruyor ve yetişkin olana kadar da herhangi bir sorun yaşamıyor anne. Ama bir noktada işte birden “kızımı değiştirdiler” yerine başka birini koydular demeye başlıyor. Doktorlara göre bu vakada söz konusu “sorunlu ayrılık” geçmişinin, pişmanlığının bu yanılsamada tetikleyici olabileceği düşünülüyor.

Bu sendromda “sahte” olduğu iddia edilen kişi çoğunlukla eş, anne-baba ya da kardeş oluyor. Çok nadir durumlarda çocuğun ve çok daha nadir durumlarda yetişkin bir çocuğun “sahte” olduğu sanrısına tanık oluyor doktorlar. Ve genellikle “şiddet” söz konusu olduğunda “çocuğa yönelik şiddet” elbette işin ciddiyetini başka bir boyuta taşıyor. Bu nedenle Mary’nin durumunda Sosyal Hizmetler hızlı bir şekilde devreye girip Sarah’yı korumaya alıyor.

Tüm psikiyatrik rahatsızlıklarda “şiddet” görülse de psikolojide “kuruntulu rahatsızlık” adı verilen bu tip sanrı bozukluklarında şiddet görülme sıklığı çok daha fazla. Capgras sendromunda da yine şiddet eğilimi söz konusu ama az önce de bahsettiğim gibi bu şiddet diğer rahatsızlıkların tersine doğrudan bir kişiye yöneltiliyor. Ya da kimi durumlarda hastanın “asıl” insanı alıp “sahte” insanı koyduğuna inandığı kişilere de yönelebiliyor bu şiddet. 

Bu sendromla ilgili çok acayip bulgular da söz konusu. Yine bu konuda çalışan iki isim Bourget ve Whitehurst bu sendroma sahip kişilerin saldırgan olmasını tetikleyen birkaç faktör bulmuşlar. Capgras sendromuna sahip kişi erkekse ve madde kullanımı geçmişi varsa şiddete başvurma oranı ciddi şekilde artıyormuş. Fakat bu işin bir de kültürel tarafı da var.

Silva isimli başka bir araştırmacı da bazı kültürlerde bu sendromu andıran birçok efsane ve batıl inanç bulunduğunu söylüyor. Exorsist yani Şeytan filmini hatırlarsınız. Burada da benzer bir hikaye söz konusu. Bazı vakalarda hasta asıl kişinin yerine şeytanın geçtiğini bile düşünüyor ve “asıl” kişiyi ortaya çıkarmak için fiziksel şiddet uygulanması gerektiğine inanıyor. Mesela bir İsveç efsanesinde kadının bir tanesi çocuğunun şeytan tarafından ele geçirildiğine inanıyor. Ve hikayede kendisine çocuğu yanan bir fırına atması söyleniyor ve bunu yaptığında gerçekten de asıl çocuğu ortaya çıkıyor. Yani bunun bir efsane olduğunu tekrar söylemem gerek yok sanırım.

Kaldı ki bu, bu sendroma sahip kişilerin hepsinde bu ekstrem durumun yaşandığı anlamına gelmiyor ancak birçok vakada da “şiddete” eğilim çok ama çok sık tekrarlanıyor maalesef. 

Bu durumda da, yani çocuğun yerine başkası geçtiğine ve şiddete başvurarak asıl çocuğunu geri getirmeye inanan bir hasta olduğunda uzmanlar çocuğun acilen korumaya alınmasını öneriyor haliyle. Çocuğun bir annenin elinden alınması çok sarsıcı ve üzücü bir durum gibi görünse de çocuğun fiziksel, zihinsel veya duygusal şiddete kalması, annenin çocuğun bakımını ihmal etmesi ve yaralanma riskleri göz önüne alındığında çok da yanlış bir karar gibi gelmiyor.

İsterseniz bitirmeden önce bu sendroma sahip birinin sözlerine kulak verelim:

Her şey bana biraz garip görünmeye başlıyor, biraz yapay gibi mesela. Kimi zaman, etrafımdaki hiçbir şeyin gerçek olmadığı duygusuna kapılıyorum. Sanki her şey bir sahne ve herkes bir rol oynuyor. Kime gerçekten güvenebilirim? Sonunda cesaretimi toplayıp bu durumdan karıma söz ettim. Bana garip bir şekilde baktı ve bir doktora görünmem gerektiğini söyledi. Bu davranış pek onun yapacağı şey değil. Aslında, kulağa delice geliyor biliyorum ama gitgide daha sıklıkla, bu kadını gerçekten tanıyıp tanımadığımı düşünmeye başladım. Son zamanlarda çok sinirli ve rahatsız görünüyor; eskiden hiç böyle değildi. Aslında tam olarak neyin değiştiğini söyleyemiyorum ama bütün bu ufak tefek değişiklikler, bana bazen onun aslında benim karım olmadığını düşündürüyor. Evlendiğimiz sıralarda çekilmiş eski bir takım fotoğraflarla, yakın zamanlarda çekilmiş olanları karşılaştırdığınızda, bu değişikliklerden bazılarını gerçekten görebilirsiniz. Parmak izlerini karşılaştırmak bir şeyleri kanıtlayabilir mi diye merak ediyorum…

Beyin… İnanılmaz yetenekli, bir o kadar da gizemli… Öğrendiğim her şey bana kafamızın için de bir evren taşıdığımız hissini yaşatıyor…

Bakalım birlikte daha neler öğreneceğiz…

Bu arada bir türlü fırsat bulamadığım DISCORD sunucusunu da aktif hale getirmiş bulunuyorum. Aşağıda verdiğim linkten sunucuya katılarak konu önerileri yapabilir, uygun kanallarda bilgi paylaşımı yapabilir, ödev-araştırma kanalında birbirinize destek olabilir ya da chat kanalında sadece sohbet edebilirsiniz. Ben vakit buldukça katılacağım size ama bu sunucu tamamen size ait. O yüzden aranızdan sürekli aktif olabilecek arkadaşları moderatör olarak belirlemeyi düşünüyorum. Herkesi bekliyoruz!

Ve…

Her zaman olduğu gibi.

İyi ki varsınız!

Sevgiler!

Kaynaklar:

What Is Capgras Syndrome? | ParkinsonsDisease.net

That’s Not My Child: A Case of Capgras Syndrome | Psychiatric Times

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.