Featured Video Play Icon

Sen De Herkes Gibisin: ASCH DENEYİ

Üniversitelerde Psikoloji bölümlerinde Psikoloji 101 dersi alan ya da bir şekilde psikoloji ile ilgili olan herhangi birisi için bu fotoğraf çok tanıdık gelecektir. Çekildiği yıl 1951. Masanın etrafında toplanmış gençler Swarthmore College’da okuyan ve bir “görsel hafıza deneyin” katıldıklarını sanan öğrenciler. Sağda ayakta duran adam ise Solomon Asch. Psikoloji dünyasının en bilinen isimlerinden biri.

Buna neden olan ise işte bu çubuklar.

Evet. Bu öğrencilere önce A B ve C şeklinde sınıflandırılmış çubuklar bulunan bir kart gösteriliyor.

Sonra tek bir çubuk bulunan başka bir kart.

Sonra soruyor Solomon Asch.

Size de soralım.

Bu tek çubuk diğer karttaki hangi çubukla aynıdır.

Böyle soru mu olur değil mi?

Yani bunu herkes bilir. Oradaki öğrenciler de tek tek hepsi C demiştir ve sonra evlerine dönmüşlerdir değil mi?

İşte öyle değil. Bu çubuklardan çok büyük bir toplumsal ders çıkarmıştır Solomon Asch. Aslında işin çubuklarda değil, çok derinlere işlemiş bir mekanizmada olduğunu kanıtlamıştır.

Gelin orada olsaydınız gerçekten hangi çubuğu seçerdiniz bir bakalım?

Önce kendinizi bir tanımlamanızı istiyorum. Herhangi bir durumda toplum içinde ya da bir grup içinde kendinizi nasıl görürsünüz? Uyumlu mu yoksa asi mi? İnsanları takip eden bir takipçi mi yoksa normları yıkan bir karşı çıkan mı?

Birçok insan “asi” olduğunu düşünür. Bir grup içinde, bir yanlış gördüğünde sesini yükseltmekten çekinmeyen biri. Sesini çıkarmasa da bir yanlışı yanlış olarak gören, içten içe bunun yanlış olduğundan emin olan, hiç şüphe duymayan birisi.

Fakat işte kendinizi şimdi en başta gösterdiğim fotoğraftaki öğrencilerin yerine koyun. Bir görsel testine katılan bir katılımcısınız. Etrafınızda sizin gibi başka katılımcılar var ve size hangi çubuğun aynı olduğunu soruyorlar.

Ama siz en son sıradasınız ve size gelene kadar tek tek soruyor. Ve ilk başlarda sorun yok. Herkes sizin düşündüğünüz çubuğu seçiyor. Ama bazen herkes, ağız birliği etmiş biçimde yanlış çubuğu seçiyor.

Ve size sıra geliyor.

Ne yapardınız?

Solomon Asch bu testle şunu öğrenmeye çalışıyordu.

İtaat.

Conformity diyorlar buna. Ve aslında şöyle özetleyebiliriz.

Bir kişinin ait olduğu grubun yazılı olmayan kuralları veya davranış biçimlerine uyma eğilimi.

Bu konu çok uzun süredir psikoloji başta olmak üzere sosyoloji, siyaset gibi alanların yakından ilgilendiği bir konu olmuştur. Yani insanların sosyal normlara ne kadar uyduğu ya da ne kadar karşı çıkma eğiliminde olduğu konusu. Buna yönelik en bilinen çalışmalardan biridir işte bu Asch Conformity Deneyi. Kalabalıkların uyguladığı baskının ne kadar güçlü olabileceğini gösteren çalışmalardan biri.

Önce isterseniz deneyin nasıl uygulandığına detayları ile bakalım. Ardından çok çarpıcı sonuçlara ve bizim için ne anlama geldiğine bakalım.

Öncelikle bu deneydeki katılımcıların birçoğu işbirlikçiydi. Yani öğrenci gibi davranan anlaşmalı katılımcılar. Bu katılımcıların içine sadece deneye katıldığını düşünen, hiçbir şeyden haberi olmayan bir kişi konuluyordu. Anlaşmalı olanların nasıl davranmaları gerektiği önceden kendilerine anlatılıyor ve bu davranış biçimleri ile habersiz deneğin nasıl davranacağı ölçülecekti.

Her bir deneyde habersiz öğrenci anlaşmalı öğrencilerden oluşan farklı gruplarla birlikte bir odaya koyuluyordu. Bu öğrenciye sadece “görsel bir test” yapılacağı söylenmişti. Görsel beceri ya da görsel hafıza testi gibi bir test.

Başta bahsettiğimiz gibi üzerinde bir çizgi bulunan kağıttaki çizginin diğer kağıttaki üç çizgiden hangisi olduğunu söylemeleri gerektiği anlaşmalı öğrencilere önceden söyleniyor. Hepsi buna göre sırayla sözlü olarak hangi çizgi ile aynı olduğunu söylüyordu.

Bu şekilde deney koşullarında 18 farklı seans yapılıyor ve anlaşmalı katılımcılar bunların 12’sinde önceden kendilerine belirtildiği gibi yanlış cevabı veriyor. Solomon Asch bunlara “kritik deneyler” adını veriyor çünkü tam da bu yanlış cevap durumunda deneklerin gruba uymak amacıyla cevaplarını değiştirip değiştirmeyeceğine bakıyorlar.

Tam da bunun için özellikle deneyin ilk başlarında tüm katılımcılar doğru cevabı veriyor. Deneğin güvenini kazanmak adına. Fakat zaman geçtikçe kendilerine söylendiği gibi hep birlikte yanlış cevabı seçmeye başlıyorlar.

Bu arada anlayacağınız üzere test gayet basit. İlk bakışta gerçekten herkes doğru cevabı görebilir. Fakat buna rağmen güvenilirlik adına bir kontrol deneyi yürütüyor Solomon Asch. Tüm katılımcıların yanıtlarını yazılı olarak birbirlerinden etkilenmeden vermelerini sağlıyor bu kontrol deneyinde. Elbette sonuç %99 oranında doğru çıkıyor. Yanlış yapan %1’in de eli kaymıştır herhalde J

Yani ortada üst düzey beceri isteyen hiçbir durum yok.

Ama asıl deneye döndüğümüzde işler çok acayipleşiyor.

Deneklerin %75’i en az bir kere gruba uymayı tercih ediyor. Kendi yargılarını ve düşüncelerini tamamen terk edip grup ne diyorsa ona uymayı tercih ediyor. %75. Bu çok yüksek bir oran.

Bu kadar basit bir deneyde bile insanlar gruba uymamaktan, gruptan dışlanmaktan çok korkuyor.

Elbette birçok değişken var bu deneyde.

Özellikle deneye katılan insan sayısı. Yani grubun büyüklüğü.

Araştırmacılar buna da bakıyorlar elbette.

Örneğin bir denek ve bir anlaşmalı katılımcı olduğunda deneğin cevapları hiç etkilenmiyordu neredeyse. İki kişi olduğunda göz ardı edilebilecek kadar ufak bir etkisi vardı. Fakat grubun büyüklüğü 3 kişi ve üzerinde olduğunda gruba uyma eğilimi dramatik bir şekilde artıyordu.

Bana göre en çarpıcı sonuçlarından biri şuydu.

Grupta sizin dışınızda bir kişi bile doğru cevabı verdiğinde gruba uyma eğiliminde inanılmaz bir düşüş oluyordu. %75’lik oran bir anda %5-10’lara düşüyordu. Denek tek bir ittifak bulduğunda, doğruları söyleyen bir kişi bulduğunda özgüveni ve fikrini savunma eğilimi çok ama çok değişiyordu. Öğrencilerle daha sonra yapılan görüşmelerde de grubun yanlış cevaplarına karşı çıkma konusunda kendisi ile aynı düşünen tek bir kişinin bile bulunmasının kendilerini çok daha rahat hissettirdiğini söylemiştir.

Bu görüşmelerde tabi ilk başta gruba uymayı tercih eden öğrencilere neden bunu yaptıkları sorulmuş elbette. En yaygın cevap şuydu. “Herkesin yanlış cevabı verdiğini biliyordum ancak rezil olma korkusu ağır bastı”. Hatta bazıları “Herkesin doğru düşündüğüne inandım. Bu kadar insan o cevabı verdiyse ben hata yapmış olmalıydım” diye cevap vermişti.

Yani şöyle bir sonuç çıkıyor karşımıza.

İnsanlar gruba uymayı tercih ediyorlar çünkü birincisi gruptan dışlanmaktan, rezil olmaktan korkuyorlar. Ama daha önemlisi grubun, herkesin temelde daha akıllı ve mantıklı cevaplar verdiğine inanıyorlar.

Fakat işin asıl can alıcı kısmı bu etkiyi gerçek hayata uyarladığımızda ortaya çıkıyor.

Bu kadar basit ve bu kadar az kişi söz konusu olduğunda bile gruba uyma eğilimi günlük yaşamda sosyal hayattan ilişkilere, eğitimden toplumbilimine ve hatta siyasete kadar tüm dünyada insanların yaşamını dramatik bir biçimde etkiliyor.

Çünkü bu gruba uyma eğilimini etkileyen faktörleri ele aldığımızda şunlar ortaya çıkıyor.

İçinde bulunduğunuz toplumun büyüklüğünü göz önüne aldığınızda grubun büyüklüğü arttıkça elbette gruba uyma eğilimi daha da artıyor.

Ayrıca bu deneyde seçim yapmanız gereken konu çok basit olmasına rağmen gruba uymaktan kendini alamıyor insanlar. Seçim yapmanız gereken her ne ise ne kadar karmaşık hale gelirse haliyle grubun sizden daha iyi karar verdiğine inanabiliyorsunuz haliyle.

Bununla birlikte sınıfsal farklar da ortaya çıkıyor. Grubu oluşturan bireylerin sizden daha üst statüde olduğu algısına sahip olduğunuzda kararlarını daha az sorguluyorsunuz.

Ancak bu etki çok farklı şekillerde kendini gösteriyor. Toplum içinde davranış şekillerimiz biz ne kadar aksini düşünmek istesek de, ne kadar farklı düşündüğümüze inansak da çok derinlere işlemiş durumda. Buna benzer bir etkiyi Kitty Genovese Sendromu adı verilen ve daha önce bir videoda konuştuğumuz durumda da görmüştük.

Yardıma muhtaç birini gördüğümüzde tek başımızayken müdahale etme şansımız daha yüksekti. Ancak grup sayısı artıkça “herkesin bir bildiği vardır” diyerek yardım etmekten çekiniyorduk.

Modern yaşamı da bir göz önüne alalım. Hatta özellikle Twitter ve ekşisözlük gibi mecralar buna çok güzel bir örnek. Doğru haber almaktan ziyade bir konu ile ilgili bilgi almak istediğinizde bu mecralarda haberden çok insanların yorumları ile karşılaşırsınız. Haberi siz okuduğunuzda hissettikleriniz binlerce kişinin o konuda ağız birliği yapmış gibi aynı şeyleri söylemesi sonucunda tamamen değişebiliyor. Kendinizden şüphe etmeye başlayabiliyorsunuz. Kimi zaman bu binlerce hesap da aynı yerden yönetilebiliyor biliyorsunuz. Yani işte bu etkiye “gruptan dışlanmamak amacıyla ya da grubun daha yetkin olduğu inancıyla” maruz kalabiliyor ve çoğu kez bir toplum mühendisliğinin kurbanı olabiliyorsunuz.

Ancak tüm bu tip çalışmalarda ortak olan şey ise tek bir çatlak ses. Tek bir asi. Sesini yükselten, harekete geçen tek insandı.

Yanlış olanı çekinmeden söyleyen, bir şey yapılması gerektiğinde ilk adımı atmaktan korkmayan, herkes tek bir ağız olmuş yanlışın peşinden giderken “bir dakika, burada bir sorun var” diyen, akıntının tersine yüzen o tek bir kişi.

Her şeyi değiştiren o bir kişi tüm farkı yaratıyor.

Yani içinde bulunduğunuz arkadaş grubu, akranlarınız, sosyal medyadaki trendler ya da yetkinliğine güvendiğiniz herhangi bir grup hatalı olabilir. Kimi zaman o nedenle ikinci kez düşünmek, şüphe duymak ve gerektiğinde “bir dakika, burada bir sorun var” demek gerekmektedir.

Ve her zaman olduğu gibi.

Tekrar görüşene dek.

İyi ki varsınız.

Sevgiler…

Horst Wessel adlı savaş gemisinin denize indirilme töreninde Nazi selamı vermeyi reddeden adam.

Kaynaklar:

The Asch Conformity Experiments

https://www.verywellmind.com/what-is-conformity-2795889

The Asch Effect: The Impact of Conformity, Rebelliousness, & Ignorance in Research on Psychology & Psychotherapy

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.