Featured Video Play Icon

NETFLIX’in Müthiş Başarı Hikayesi! – Nasıl Bu Kadar Büyüdüler?

Hızlı bir bilgi. Şu anda dünyada internet trafiğinin %15’ini Netflix oluşturuyor.

%15! Çok ciddi bir oran bu…

Yani Netflix tam bir internet imparatorluğu kurmuş durumda. Yıkılmaz bir kale…

 Peki nereden çıktı bu Netflix? Nasıl bu boyutta bir şirkete evrildi? Bu başarısının ardındaki sırlar neler?

Şu anda dünyada 190’dan fazla ülkede neredeyse 200 milyon ücretli abonesi olan bu şirketin geçmişine, bu müthiş fikrin arkasındaki adamlara gelin birlikte bakalım.

Elbette Netflix’in çıkışı da bazı alışkanlıklarımızın değişmeye başlamasına dayanıyor. Bunun en temel nedeni yine internetin ortaya çıkışıydı. Televizyonlarının başında kendisine sunulan içeriklerden başka bir şey izleme şansı olmayan insanlar sıkılmaya başlamış ve yeni arayışlar içine girmişti.

Bu noktada önce bilgisayarlar ve sonra telefonlarla birlikte oturma odasının başköşesinde bulunan kutulardan uzaklaşmaya başlamıştık.

Bugüne hızlı bir atlama yaparsak, bugün neredeyse herkes istediği zaman, istediği şeyi, istediği yerde izleyebilme lüksüne sahip.

İşte bu lükse ulaşmak elbette kolay olmadı. Netflix de bu lüksü bize sunan en önemli şirketlerden birisi.

Ama onun da bu noktaya gelmesi o kadar kolay olmadı.

Netflix ilk kez 1997 yılının Ağustos ayında daha önce de birçok başarılı girişimi bulunan ve şirketin finansörü konumundaki Reed Hastings ve arkadaşı Mark Randolph isimli iki girişimci tarafından kuruluyor.

Aslında fikir babası Reed Hastings desek yeridir. Kendi anlatımına göre hikayesi de çok ilginç. Birazdan detayları ile konuşacağımız BlockBuster isimli bir şirket zamanında Amerika’da bu film satışı ve kiralama konusunda tekel durumundaydı. Ama bir sıkıntı vardı. Filmleri geç iade ettiğinizde 40 dolar gibi ciddi bir ceza kesiyordu size. Reed Hastings Apollo 13 filmini kiralamıştı Blockbusters’dan ve iade etmeyi unutmuştu. Hastings aslında varlıklı bir insan ama işte bu 40 dolarlık cezanın insanların üzerinde ciddi bir yük olduğunu düşünüyor ve buna bir çözüm bulmak amacıyla Netflix’i kurma fikrini arkadaşı ile paylaşıyor ve hikaye buradan başlıyor desek yeridir.

Bu arada Netflix’in ismi nereden geliyor derseniz çok da bir hikayesi yok. Net bildiğimiz internet Flix ise Flicks kelimesinden geliyor ve Flicks argoda film demek. Yani İnternetten Film İzle gibi bir anlamı var.

Neyse. İşte bu hikayeyle ortaya çıkan Netflix ilk haliyle bugünkü durumundan oldukça uzak. Eskiyle yeniyi birleştiren bir politika izliyor.

California’da kurulan şirket ilk açıldığında basit bir film kiralama şirketiydi. Kiralamaktan kasıt bildiğiniz kiralamak. Yani insanlar Netflix’in web sitesine girip istediği filmi sipariş ediyorlardı ve bu filmi Netflix adresinize DVD olarak yolluyordu. Siz izliyordunuz ve işiniz bitince geri postalıyordunuz.

Evet alışverişi internetten yapıyordunuz ama yine somut bir şekilde DVD ile hayat devam ediyordu. Bu arada bu işi yapan sadece Netflix değildi.

O zamanlar Amerika’da Blockbuster isminde dev bir şirket VHS kaset kiralama işini tekelinde bulunduruyordu zaten. Binlerce farklı mağazada Amerikalılar gidip istedikleri filmi kiralayabiliyordu. Yani Netflix farklılık olarak sadece sizin evinize gönderiyordu. Bu farklılık o zamanlar için çok gereksiz geliyordu insanlara haliyle. Zira Blockbuster bir tür kültürdü o zamanlar. 1985’te kurulan şirket 1990’larda inanılmaz yaygınlaşmış ve tüm dünyada 10.000’e yakın mağaza açmıştı.

İşte böyle bir devin karşısına çıkmıştı Netflix o zamanlar. Ama hikaye müthiş bir sürprizle sona erecekti.

Fakat işte başka bir sıkıntı da var. Netflix sadece DVD kiralama işindeydi ve DVD o zamanlar için çok ama çok yeni bir teknolojiydi. 1990’ların başında Sony tarafından icat edilen DVD oynatıcılar Amerika’da yeni satılmaya başlamış ve Amerikalıların sadece %1’inde DVD oynatıcı bulunuyordu. İşte Netflix bu yeni teknolojinin gelişeceğine olan inaçla resmen bir kumar oynuyordu o zamanlar. Kasetlerin yerini DVD’lerin alacağını düşünerek. Sonrasında DVD sektörünü kendi elleriyle bitirene kadar.

Bu arada Netflix o zamanlar başka bir avantajla da öne çıkıyordu. İnternetten Netflix üzerinden birkaç film sipariş ettikten sonra size sizin beğenebileceğiniz filmleri önerecek bir algoritma da geliştirmişlerdi. Bugün Google ve Facebook başta olmak üzere tüm şirketlerin kullandığı bu “akıllı öneri algoritmasını” işte ilk kullananlardan biriydi Netflix. Müthiş bir vizyon…

Bu arada sadece Blockbuster değil,  Amazon da Netflix gibi evlere film gönderme işine girmek istiyordu. Yani hem Amazon hem de Blockbuster ilk zamanlarda Netflix üzerinde çok büyük bir baskı kurmaya başlıyorlar.

Hatta Netflix kurulduktan bir yıl sonra Amazon’un kurucusu Jeff Bezos Randolph’a Netflix’i almak için teklif yapıyor. O zamanlar sadece online kitapçı olan Amazon bu şekilde video endüstrisine de giriş yapmak istiyor.  Randolph bu teklifi reddediyor.

Bunun üzerine Netflix bir sonraki yıl abone sayısı artmasına rağmen zarar ediyordu, yıllık 5 milyon doları geçmiyordu gelirleri ve bu nedenle Reed Hastings iyi bir anlaşma yapabileceği umuduyla yıllık 5 milyar dolara yaklaşan gelire sahip Blockbuster CEO’su John Antioco ile bir görüşme ayarlıyor. Yapılan görüşmede Hastings ve Randolph 50 milyon dolar karşılığında Netflix’i kendilerine satabileceklerini söylüyor. John Antioco ise bu teklif karşısında büyük bir kahkaha atıyor ve görüşme o anda sona eriyor.

Bu arada tam bu dönemlerde daha sonra Facebook’un da kurucularından olacak Sean Parker bugünün Spotify’ının ilk hali diyebileceğimiz Napster isimli bir dijital müzik şirketi kurmuş ve müzik dünyasını altüst etmiş, plak şirketlerini müthiş zora sokmuş ve insanların müziğe çok daha ucuza ve kolay bir şekilde erişmesini sağlamıştı. Müzik dünyasını tekelinde bulunduran şirketlerin başına gelen bu felaketi gören Holywood şirketleri de Netflix’in filmleri internetten yayınlama fikrini duyduktan sonra  müthiş bir baskı kurmaya başlamıştı.

Ama Netflix’in işi daha bitmemişti.

 2002 yılında Netflix çok ucuza kiralama yaptığı ve Blockbuster’în yaptığı gibi filmleri geç iade edenlere 40 dolar gibi fahiş bir ceza vermediği için hala kar edememiş ancak 15 dolar gibi bir hisse değeri ile borsada yerini almıştı. Kurulduktan ancak 5 yıl sonra, 2003’te 1 milyon abone sayısını geçen Netflix ilk kez kar etmişti.

İşte bu noktada Blockbuster da bu işin artık büyüdüğünü görmüş ve kendisi de Netflix’in yaptığı gibi internetten film kiralama ve postayla yollama işine girmişti. Blockbuster artık Netflix’in rakibi olmaya başlamıştı. Ama Netflix her zaman bir adım öndeydi ve aynı yıl içinde filmleri online olarak sunma çalışmalarına başlamıştı. Ancak birkaç yıl alacaktı bu hazırlıklar ve 2007 yılında Netflix 7.5 milyonu bulan abonesine özel olmak üzere ayda maksimum 18 saat izleme limiti ile filmleri internetten izleyebilme imkanı sunacaktı.

Bu nokta işte her şeyin değişmeye başladığı nokta olacaktı. Yıllık karını 1 milyar doların üzerine çıkaran Netflix’i   alaşağı etmek isteyen Hollywood şirketleri Netflix’le anlaşma kovalamaya başlayacaktı.

Elbette bu kadar karlı olan bir alanda rakipler de yavaş yavaş ortaya çıkacaktı. 2010 yılında önce Hulu ve ardından Amazon da online film ve dizi yayını hizmetine başlayacaktı. Fakat Netflix artık bu işin resmen lideri durumundaydı. O zamanlar Amerika’daki internet trafiğinin tam %30’unu Netflix tek başına işgal etmekteydi ve bu yeni şirketlerin sahip olmadığı en önemli şeye sahipti Netflix. Tecrübe.

Ve tam bu yılda, 2010’da ne olacaktı biliyor musunuz?

Netflix’i 50 milyon dolara alma şansını komik bulan Blockbuster şirketi iflasını açıklayacaktı. Bir zamanların dev şirketi yeniliğe yenilecek ve tarihin tozlu sayfalarına gömülecekti.

Bu yıldan sonra tüm oyun konsolları ve benzeri cihazlarla da anlaşma yaparak hem erişimini artıracak hem de farklı ülkelerde de kullanılmaya başlanacaktı.

2016 yılında neredeyse dünyada ulaşmadığı yer kalmayacaktı.

Bu arada farklı şirketlerin içeriklerini sunmak için yaptığı anlaşmalar artık çok pahalı hale gelmeye başlayınca Netflix kendi içeriklerini üretmeye karar veriyor ve 2011 yılında House of Cards isimli diziyi çıkarıyor ve ardından Orange is the New Black ile birlikte bu yapımlarla ilk kez dijital yapımlar Emmy ödülleri kazanacaktı.

Ve 2.5 milyon dolarlık bir sermaye ile kurulan, 50 milyon dolara yüzüne bakılmayan şirketin mevcut toplam değeri ne kadar biliyor musunuz?

Tam 34 milyar dolar.

Ve şu anda 1 hissesi 360 dolar civarında.

Yine Netflix’in başarısının arkasındaki nedenlerden bir başkası da sektöre getirdiği yenilikler. İlk baştan beri kullandıkları öneri algoritması ile ve özellikle bir dizinin tüm sezonunu aynı anda yayınlama gibi çılgın hareketlerle “binge watching” adı verilen ve “bir diziyi kısa sürede arka arkaya izlemek” olarak çevirebileceğimiz bir kültür ortaya çıkarmıştır.

Tüm bunların yanında bu yılın sonunda 600 saati aşkın orijinal içerik sunmayı planlayan Netflix çok yeni içerikler de planlıyor.

6 milyar doların üzerinde bir bütçeyi de içerik satın almak için ayırdığını duyurdu.

Bunlar müthiş rakamlar ancak Amazon Prime gibi yeni hizmetler ve her ülkenin kendine özgü çıkardığı yerel içerik yayıncıları ve YouTube’un da bu alana iyice gözünü dikmesi ile çok daha fazla para harcaması gerekecek gibi görünüyor.

Netflix şu an bu işin zirvesinde. Ama asıl önemli olan burada ne kadar süre kalacağı…

Ama bu savaştan da sanırım yine biz galip çıkacağız.

Bakalım bu alanda ne tür yenilikler göreceğiz daha…

Ve her zaman olduğu gibi.

Tekrar görüşene dek.

İyi ki varsınız.

Sevgiler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.