Dünyada kaç dil var? 100? 500? 1000?
Hayır. Dünyada şu anda 7000’in üzerinde dil konuşuluyor.
Burada Afrika’daki kabilelerde konuşulan ve yazılı olmayan diller de söz konusu.
Tüm bu dilleri konuşan milyarlarca insan.
Bu insanların ise neredeyse yarısı ikinci bir dili biliyor. Yani bilingual. Yani çift dilli.
Şimdi bu noktada size çok acayip bir teoriden bahsetmek istiyorum.
Universal Grammar teorisinden.
Yani Evrensel Dilbilgisi teorisi.
Bu teoriye göre bahsettiğimiz 7000’in üzerindeki dillerin hepsini aynı şekilde, aynı basitlikte öğrenebiliriz.
Çünkü özünde aslında tüm bu diller aynıdır.
Çünkü biz doğuştan bir tür DİL ÖĞRENME AYGITI ile doğarız. Buna da Language Acquisition Device diyoruz.
Yani Noam Chomsky diyor.
Noam Chomsky dilbilimin babası olarak kabul edilir ve bu teoriyi ortaya attığında dilbilimde ve dil öğreniminde resmen çığır açmıştır.
Biraz daha detaylandırırsak Chomsky şunu söylemektedir. Her dil özünde aynıdır çünkü her dilde –bu ister İngilizce olsun ister Afrika’daki kabilelerin yazılı olmayan dilleri- değişmeyen unsurlar vardır. Yani her dilde mutlaka özne, yüklem, sıfat, vs. gibi unsurlar mutlaka ama mutlaka vardır. Bu değişmez. Ama diller arasındaki parametrelerde değişkenlikler söz konusudur. Her zaman verdiğim örneklerden biri ile açıklamaya çalışırsam misal İngilizce öğrenirken öğrencilerin en çok zorlandığı konulardan biri olan article’lar yani a/an/the konusu söz konusu olduğunda “Türkçe’de article yok o yüzden karışıyor” denir. Bu bahsettiğimiz teoriye göre imkansızdır. Örneğin.
Ben kitap okudum ve Ben kitabı okudum.
Cümlelerini ele alalım.
Ve bu cümlelerin çevirisine bakalım:
I read a book ve I read the book…
Gördüğünüz üzere Türkçe’de de aslında a/an/the kullanımı karşımıza çıkacaktır.
Yani bu teoriden yola çıkarsak “Benim dil öğrenme yeteneğim yok” demek ya da “Ya bu dil çok zor o yüzden öğrenemiyorum” demek sadece altı boş bahanelerdir.
Sadece parametreleri farklı olduğunda öğrenmesi biraz daha zaman alır. Ki o yüzdendir ki İngilizce’yi öğrenmek Türkler için biraz daha uzun sürer. Dil yapısı olarak bakarsak mesela Türkçe’ye en yakın dillerden biri Japonca’dır ve Japonca öğrenenler de bu benzerlik nedeniyle daha hızlı yol almaktadır.
Tüm bunları anlatmamın sebebi ise az önce de bahsettiğim gibi bahanelerin arkasına saklanmamak ve daha önce hazırladığım Dil Öğrenme Taktikleri konulu videomda da bahsettiğim stratejileri uygulayarak istediğiniz dili öğrenebileceğinizi tekrar hatırlatmaktır.
Ve birazdan size iki dil bilenlerin bilmeyenlere göre neden daha üstün olduğuna dair çok çarpıcı bir çalışmadan bahsedeceğim.
Ama yine aynı videoda en önemlisi “hata yapmaktan” korkmayın ve zaman kaybetmeden konuşmaya, dili kullanmaya başlayın demiştim hatırlarsınız.
Bunu söylediğimde “ama hatalar düzeltilmezse kronikleşmez mi?” şeklinde bazı haklı yorumlar da geldi. O yüzden burada hatalarınızın düzeltilebileceği, sizden daha iyi İngilizce konuşan ve sizi düzeltebilecek biri ile iletişim kurmak en etkili yöntem olacaktır.
Bunun en iyi yolu tabii ki İngilizce konuşulan bir ülkede mümkünse bir dil okulunda bir süre geçirmektir.
Ama malum zaman, mekan ve imkan sıkıntıları nedeniyle bunu yapmak çok mümkün olmuyor. O nedenle teknolojinin bize sunduğu müthiş imkanlardan faydalanmak gerekiyor.
Başka bir ülkede bir dil okulunda eğitim almak için harcayacağınız binlerce doların çok çok çok altına evinizin rahatında sizi yaptığınız hatalar nedeniyle yargılamayacak, aksine hatalarınızı yapıcı bir dille düzeltecek ve bu sayede İngilizce konuşma korkunuzu yenmenizi sağlayacak Cambly uygulaması dil öğrenenlere bu açıdan çok ama çok iyi bir fırsat sunuyor.
Ben de her zaman olduğu gibi bir uygulamayı önermeden önce kendim de denemek istedim ve deneyimimden kısa bir bölüm paylaşmak istiyorum sizinle.
Gördüğünüz üzere eğitmenlerin tümünün ana dili zaten İngilizce ve gerçekten çok yardımcı oluyorlar. Üstelik programınızı istediğiniz gibi düzenleyebiliyor, istediğiniz saatte profilinden özgeçmişine rahatlıkla ulaşabildiğiniz eğitmenlerle en büyük sıkıntınız olan konuşma sorununuzu çözebiliyorsunuz.
Cambly’den kısaca bahsetmek gerekirse; iki eski Google mühendisi tarafından kurulan uygulamanın sadece Türkiye’de 1 milyonu aşkın kullanıcısı var. Dünyada ise 6 milyondan fazla kişi bu uygulama ile İngilizcelerini geliştiriyor, bu konuda yaşadığı korkularını yeniyor.
Siz de denemek ve bu deneyimi yaşamak istiyorsanız “bebarbilim” referans kodu ile 10 dakikalık ücretsiz deneme dersi alabilirsiniz. Açıklamalarda verdiğim linklerden ister bilgisayarınızdan, ister telefonunuzdan bu referans kodu ile uygulamayı kullanabilirsiniz. Bir göz atmanızı tavsiye ediyorum.
İşte bu korkuyu yendikten sonra da o videoda da üstüne basa basa söylediğim gibi en önemlisi bir “NEDEN” bulmak, bir nedeninizin olması gerekiyor demiştim.
Ben size zaten bulduğunuz nedenlere ekleyebileceğiniz yeni bir NEDEN sunmak istiyorum.
Araştırmalara göre en az iki dil konuşan insanlar daha zeki!
Evet. İki dil biliyorsanız tek dil bilenlere göre IQ’nuzun daha yüksek olma olasılığı çok yüksek.
Yani ikinci bir dil, özellikle İngilizce bilmenin klasik faydalarını biliyorduk zaten. Daha iyi bir iş bulma, kariyerinizde yükselme, iyi bir eğitim alma, daha çok seyahat etme gibi nedenler zaten çok önemli ama dediğim gibi başka bir dil öğrendiğinizde ayrıca daha da zeki oluyorsunuz.
Mesela iki dil konuştuğunuzda beyninizde dil öğrenme ile ilgili olmayan diğer bilişsel becerilerinizde de gelişme görülüyor ve üstelik yaşlılıkta karşılaştığımız demans ve Alzheimer gibi hastalıklara karşı da çok ciddi bir avantajınız oluyor.
Bu bakış açısı aslında çok yeni. Yakın zamana kadar birçok uzman iki dil bilmenin özellikle çocuklarda kimi dezavantajlar getirdiğine inanıyordu. Haklı oldukları noktalar da yok değil. Mesela iki dil bilenler bilir. Bazen belli bir durumda kendinizi ifade etmeye çalışırken bildiğiniz diğer dil araya girmeye çalışır. Söylemek istediğiniz kelimenin o anda ihtiyacınız olan dildeki karşılığı bir türlü aklınıza gelmez.
Ama işte bu “karışıklığın” aslında kötü bir şey olmadığı ortaya çıktı.
Bu karışıklık aslında beynimizin “spor yapması” gibi bir durum. Beynimizin iç çatışmaları çözme çabası. Bu da beynimizdeki bilişsel “kasların” gelişmesini sağlıyor.
Örneğin 2004’te yapılan bir psikoloji araştırmasında tek dil bilenlerle en az iki dil bilen iki grup çocukla yapılan bir çalışmada çocuklardan renkleri ve renklere karşılık gelen nesneleri eşleştirmesi istenmiş. İlk aşamada basit olan kısımda çocuklar aynı şekilde başarılı olmuşlar. Ama renkler ve nesneler karıştırıldığında, yani işler biraz zorlaştırıldığında iki dil bilen çocuklar bu puzzle’ı daha hızlı çözebilmişler.
Bu, yapılan sayısız araştırmadan sadece bir tanesi. Ama yapılan tüm çalışmaların ortak noktası şu.
İki dil bilen insanların beyninde “Executive Function” yani Beynin Yürütücü İşlevleri olarak bildiğimiz becerilerde önemli bir artış görülüyor.
Nedir bu Yürütücü İşlevler peki? Türkiye Zeka Vakfı şöyle tanımlıyor ve örneklendiriyor:
Yürütücü fonksiyonlar davranışlarınızı kontrol etmek ve düzenlemek için gerekli olan bilişsel beceriler dizisidir. Yürütücü fonksiyonlar bir eylem planını kurma, yürütme, denetleme, düzeltme ve gerçekleştirmeye olanak sağlar. Bu bilişsel fonksiyonlar dizisi gündelik yaşantımızın bir parçasını oluşturur ve günlük eylemlerimizin başarılı ve etkili bir biçimde üstesinden gelmemize yardım eder.
Yürütücü fonksiyonlar organizasyon, planlama, problem çözme, karar verme ya da veri işleme gerektiren işlerin neredeyse tamamında önemli bir rol oynar. Bir mağazada çalışmaktan açık kalp ameliyatına kadar her iş bu bilişsel becerilerin tamamını kullanır.
Yürütücü fonksiyonlar ders çalışırken de önemli rol oynar çünkü bunlar sayesinde dikkat kontrol edilebilir ve derse konsantre olunur ve sınav için notlar alınabilir.
Yola çıkmaya hazırlanırken, beklenmedik bir şey olduğunda ve hızlı bir karar alman gerektiğinde ya da duruma uygun olmayan bir eylemi durdurman gerektiğinde bu yürütücü fonksiyonları kullanırsın.
Yürütücü fonksiyonlar planları etkili ve başarılı bir biçimde organize ederken, işleri yürütürken, beklenmedik bir değişme uyum sağlarken ve gündelik hayatında karşılaştığın birçok aktivite için önemlidir.
Bu becerilerin yanında çok ilginç bir şekilde tek dil ve çift dil bilen kişilerle yapılan çalışmalarda ayrıca dil öğrenmenin beyindeki gri ve beyaz maddeyi geliştirdiği de ortaya çıkmış.
Beyaz ve gri madde ya da cevher de denen bu dokular beynin bölümleri arasındaki ve beyin ile vücut arasındaki bilgi aktarımından sorumludur ve duyusal, bilişsel ve motor birçok fonksiyonun ne kadar iyi ve ne kadar hızlı yapıldığı bu maddelerin ne kadar gelişmiş olduğuna bağlıdır.
Yapılan araştırmalarda zeka ile bu maddeler arasında doğru orantı olduğu ve özellikle Alzheimer hastalarında beyaz maddenin eksikliği gözlemlenmiş.
İşte iki dil bilen insanlarda beyinde daha önce de bahsettiğim gibi sürekli bir bilgi aktarımı ve geçişi söz konusu olduğu için bu dokular da zamanla gelişiyor. Bu sayede hem daha hızlı hem de daha verimli bilgi işleme becerisi elde ediliyor. Ayrıca yine bir araştırmaya göre iki dil bilenlerin Alzheimer’a neredeyse 5 yıl daha geç yakalandığı da ortaya çıkmış.
Yani özetle dil öğrenmenin bilinen faydalarının ötesinde çok ama çok önemli başka faydaları da var. Bir sporcu nasıl sürekli egzersiz yaparak kaslarını güçlü ve sağlıklı tutuyorsa biz de dil öğrenerek beynimizi sürekli güçlü ve sağlıklı bir şekilde koruyabiliyoruz.
Dil öğrenmek de beyin için en faydalı egzersizlerden biri yani anlayacağınız.
E daha fazla nedene ihtiyacınız var mı?
Ben şahsen 3. Bir dili öğrenmek için oldukça motive oldum bu bilgiler ışığında.
Umarım sizin için de ekstra bir motivasyon kaynağı olmuştur.
Her zamanki gibi bir sonraki videoya kadar kendinize çok iyi bakın!
İyi ki varsınız!
Sevgiler…