Featured Video Play Icon

Beynin Sana Yalan Söylüyor! – Önyargılar ve Yanılgılar

Beyniniz size sürekli yalan söylüyor.

Ve siz bunun farkında bile değilsiniz.

Beyin. Her fırsatta konuşuyoruz. İnanılmaz bir makine. Çok çok güçlü bir bilgisayar.

Fakat.

O da mükemmel değil. Limitleri var.

Bu limitleri zorlayıp motoru yakmamak için de bazı savunma mekanizmaları.

Bilgileri basitleştirmek bunlardan birisi.

Ancak bunun da bir bedeli var.

Önyargılar.

Beyninin kendini koruma mekanizmalarından biri.

Daha hızlı kararlar alabilmek için geliştirdiği önyargılar.

Hatıralarınıza bile sirayet etmiş, hatırladıklarınızda, birebir yaşadıklarınızı hatırlarken bile başvurduğumuz bir olgu.

Çünkü dikkat ya da odaklanma limitlerimiz de belli. Dikkat ettiklerimiz ve odaklandıklarımız konusunda seçici olmak zorundayız o nedenle.

Bunun için de çevremizdeki dünyayı, hayatımızdaki insanları, yaşamımızı ve hatta kendimizi bir önyargı gözlüğü ile izliyoruz desek yeridir.

Merak etmeyin. Sizde de var. Bende de. Herkeste.

Ve bu da gerçeklik dediğimiz şeye de kocaman bir gölge düşürüyor.

Yani gelin beynimiz bize nasıl yalanlar söylüyor bakalım…

Önyargılar her yerde. Hayatın her anında.

En basiti. Sürekli başkalarının önyargılı ya da hatalı olduğunu, onların algısının bozuk olduğunu düşünmemiz ve kendimizi bu denklemin dışında tutmamız kendimizle ilgili algı bozukluğunu ortaya koyuyor.

Veya çok basit. Sürekli bizi iyi hissettiren haberlere, bizim düşünce biçimimizi doğrulayan, tasdikleyen kanıtlara ve kaynaklara bakıp, bizim gibi düşünen insanlarla birlikte olmamız.

Birazdan çok daha fazla örneğe bakacağız ama özetle. Hepimiz suçluyuz.

Şimdi.

Her şey aslında zaman algısına dayanıyor.

En ufak bir karar almaya kalktığınızda bu kararı aldıktan sonra gerçekleşebilecek tüm olasılıkları hesaba katmaya çalıştığınızı düşünsenize. Sağa mı dönsem sola mı derken tüm hayatınızı boşluğa bakarak olduğunuz yerde geçirirdiniz büyük ihtimalle.

Bunun için beynimiz bize çok büyük bir iyilik yapıyor. Yaşamın ve verilecek kararların tüm karmaşıklığını bir kenara bırakıp bize kısayollar sunuyor. Sezgileri devreye sokuyor. Bu sezgileriniz ile çok daha hızlı kararlar alıp hayatınıza devam edebiliyorsunuz.

Fakat. Bu kısayollarda o kadar çok şey arada kaynıyor ki. Yani ne olursa olsun kendinize güvenemezsiniz.

E ne yapacağız o zaman? Şöyle yapalım. Adım adım örneklerle algımızın nasıl bozulduğuna bir bakalım. Bu konuda farkındalığımız arttığında tamamen olmasa da kısmen kontrolü ele alabiliriz belki.

Öncelikle ilk bakışta gördüğümüz veya bize verilen bir bilgiye aşırı güveniyoruz.

Anchoring ya da Demirleme Etkisi olarak bilinir psikolojide.

Her alışverişe çıktığınızda yaşadığınız bir etki bu.

Bir fiyatın üstü çizilmiş ve altına daha düşük bir fiyat yazılmışsa mesela üstü çizilen fiyatı referans alıyoruz. Ya da 1500 lira değil de 1499 lira yazılmasının sebebi de budur. İlk iki rakam demirleme etkisini yaratarak aslında  1499 lira ile 1500 lira arasında 1 liradan daha fazla fark varmış gibi hissedilmesine yol açıyor.

Bunun farkında mıyız hepimiz? Aslında evet. Fakat birçok kez bunun kurbanı oluyor muyuz? Çoğunlukla evet. Kaldı ki bunlar çok basit örnekler.

Başka bir önyargı ya da kısayol da düşünme tembelliğinden kaynaklanıyor. Aşırı genelleme de diyebiliriz. Örneğin bir milletten 2 kişi tanımışsınızdır hayatınız boyunca. Bu iki kişi de kötü insanlar çıkmıştır. Ve buradan yola çıkarak bu milletin tamamının kötü olduğu sonucuna varabilirsiniz.

Bulunabilirlik hatası da derler buna.

Örneğin bulunabilirlik hatasından kaynaklanan hatalı akıl yürütmeleri gözler önüne seren onlarca deney bulunmaktadır. Bir deneyde, deneklerin önce bir sözcük listesini öğrenmeleri gerekmiştir. tüm deneklere verilen sözcükler aynıdır. Yalnız, bir gruba verilen sözcükler arasında dört tane övücü sözcük bulunmaktadır –“cesur”, “özgüven sahibi”, “bağımsız” ve “kararlı”. Diğer grubun listesine de aşağılayıcı dört sözcük eklenmiştir –“umursamaz”, “kibirli”, “soğuk” ve “dik başlı”.

Sözcükleri öğrendikten sonra tüm denekler, pek çok tehlikeli hobisi bulunan, yeteneklerinin değerini bilen, birkaç arkadaşı olan ve bir kez karar aldı mı fikrini zor değiştiren bir genç adamla ilgili kısa bir öykü okumuşlardır. Sonra deneklerden adamı değerlendirmeleri istenmiştir.

Öncesinde sunulan sözcük listesinin öyküdeki adamla bir ilgisi olmadığı açıkça belirtilmiş olsa da, olumlu sıfatları öğrenen deneklerin adama dair kanaatleri olumsuz sıfatları öğrenen deneklerden daha iyi olmuştur.

Sözcükler, öyküyü okudukları sırada deneklerin akıllarındaydı (bulunabilirlerdi); bu nedenle de öyküyü yorumlama şekillerini etkiledi.”

Bunlar beynimizin bize oynadığı içsel oyunlar elbette.

İşin bir de harici kısmı var.

Diğer insanlardan nasıl etkilendiğimiz.

Ne kadar aksini düşünsek de daha önce de toplumsal psikoloji videolarımızdan hatırlayanlar bilir. Hem de nasıl etkileniyoruz.

Bunlardan en önemlisi elbette sürüden ayrı kalmama içgüdüsü.

Moda, trendler, dinlenen şarkılardan giyilen kıyafetlere kadar, kullandığımız sosyal medya platformlarına kadar bir şekilde sürüye katılmak zorunda hissediyoruz.

 Burada elbette işin başında diğer insanlar derken bu trendleri belirleyen şirketler ve onların pazarlama departmanları bulunuyor.

Bir şekilde satın aldığımız ürünleri veya aldığımız hizmetleri almadıklarımızdan, seçmediklerimizden daha iyi olduğu algısını yaratabiliyorlar.

Hiç Iphone kullanmadan android ya da hiç android kullanmadan iphone kullananların “bu en iyisi” diye cansiperane savunmasının altında da bu yatıyor. Aslında şöyle söylemek istiyorlar “bu en iyisi çünkü ben bunu seçtim”.

Aslında seçtirildiğimizden haberimiz olmadan.

Başka bir yanıldı türü de “kumarbazın yanılgısı” olarak bilinen bir yanılgıdır.

Karar mekanizmamızı nasıl etkilediğini en basit haliyle şöyle özetleyebiliriz.

Tesadufi bir olayın;

Az önce olduğu için yine olacağına inanmak veya az önce olduğu için olmayacağına inanmak,

Bir süredir olmadığı için yine olmayacağına inanmak veya bir süredir olmadığı için artık olacağına inanmaktır.

Ve yine inanılmaz bir etkiye sahiptir bu yanılgı.

Aslında olmayan bağlantıları gösterir insana. Daha hızlı karar vermemizi sağlaması ve kimsenin görmediğini gördüğümüze inandırması nedeniyle sık sık başvurduğumuz bir kısayol.

Ama asıl can alıcı olana gelelim isterseniz.

Doğrulama önyargısına.

Toplumsal, siyasi birçok problemin en temel kaynağı.

Kişilerin kendi inançlarını, düşüncelerini ve varsayımlarını destekleyen ya da teyit eden bilgileri kayırma, dikkate alma ve öne çıkarma eğilimidir. Ters gelen her türlü fikri ise göz ardı etme, değersizleştirme, reddetme şeklinde karşımıza çıkar.

Sanırım herkesin kafasında ne kadar önemli bir yanılsama olduğu canlanmıştır.

Bahsettiğimiz gibi iklim değişikliğinden dini tartışmalara kadar her yerde karşımıza çıkar.

Aşı karşıtlarının, düz dünyacıların da aslında büyük kurbanı oldukları bir olgu. Kendi düşüncesini destekleyecek kadar kanıt bulduktan sonra kapıları kapattığınızda, kulaklarınızı tıkadığınızda yaşarsınız bunu.

Devekuşu etkisi de diyebiliriz buna. “Kararını ver ve kafanı kuma göm”. Neden peki?

Çünkü kolay olan bu. Daha fazla kafa yormaya gerek yok… Yokmuş gibi davran…

Tabi dahası da var.

Kendimiz, çevremizdekiler ve dünyayı algılama ve sorunlarla başa çıkma biçimimizi derinden etkileyen başka bir olgu. Algıda seçicilik.

Farklı anlamlarda kullanılsa da psikoloji kapsamında şu açıdan ele alacağız.

Doğrulama önyargısına da benzeyen bu olgu ile insan kendisini rahatsız eden her şeyi ya fark etmeme ya da hızlıca unutma ve yok sayma eğilimi gösterir.

Ya da bilgileri çarpıtarak sadece işine gelen kısmına odaklanması, o kısmını almasını da bu kapsamda ele alabiliriz.

Yine. Bu da beynimizin bizi korumaya yönelik gösterdiği reaksiyonlardan biri elbette ancak yine iki yüzü keskin bir bıçak bu da.

Tüm kararlarımızda, seçimlerimizde, politik görüşlerimizde doğrulama önyargısı ile birlikte derin etkileri olan olgular bunlar.

Tahmin ettiğinizden de derin.

Sadece sizi doğrulayan, size iyi gelen ortamlarda bulunmanız, sadece sizin fikirlerinizi doğrulayan haberleri almanız sizi iyi hissettirse de asıl doğru olandan, gerçek olandan uzaklaşmanıza da neden oluyor.

Her yerde dedik ya.

İlişkilerinizi düşünün. Geçmiş veya şimdiki.

Karşınızdaki insan. O insan gerçekten sizin düşündüğünüz, sizin inandığınız kişi mi. Yoksa öyle olduğuna inandığınız için mi öyle? Bir şeyleri bilerek veya bilmeyerek atlıyor olabilir misiniz? Sizi iyi hissettirmeyen özelliklerini çabucak unutuyor, göz ardı mı ediyorsunuz?

Ya da bırakın onları. Kendinize bakın.

Kendiniz ile ilgili oluşturduğunuz algınıza.

Tüm bu yanılsamalar, bilinçli veya bilinçsiz bilgi filtrelemeleri ve önyargılar ile kendiniz ile ilgili oluşturduğunuz ve doğru olduğuna inandığınız benliğiniz gerçekten de doğru mu?

Siz gerçekten olduğunu düşündüğünüz kişi misiniz?

Bunu iyi düşünmek gerekiyor.

Hayatınızın her yerinde bu video boyunca bahsettiğim psikolojik olguların yansımalarını göreceksiniz.

Basmakalıp fikirler ve basmakalıp kişilikler ile tartışmalar da meyvesizdir o nedenle.

Basmakalıp bir bakış açısına sahip bir insanın fikirlerini değiştirmek imkansıza yakındır.  Hele hele bu kalıplar hassas duygular, hassas inanışlar ile sarmalanmışsa ve birbirine yapıştırılmışsa karşınızda çözülmesi çok çok zor bir puzzle vardır.

Yine başkaları aklımıza geliyor değil mi?

Hayır. Sizden bahsediyorum. 

Ve her zaman olduğu gibi.

Tekrar görüşene dek.

İyi ki varsınız.

Sevgiler…

Kaynaklar:

https://www.psychologytoday.com/us/blog/parenting-new-generation/201905/your-brain-is-liar-7-common-cons-your-brain-uses

https://www.inc.com/suzanne-lucas/your-brain-is-lying-to-you-heres-how-to-force-it-to-tell-truth.html

https://zulie.medium.com/how-your-brain-is-lying-to-you-about-pretty-much-everything-33d7aa514f85

“Beynin Sana Yalan Söylüyor! – Önyargılar ve Yanılgılar” için bir yorum

  1. bende yorum yaparsam beni de yorum yazar mısınız? düşünmeye ve cevap vermeye ittiğim için yeterli bir sebeptir benim açımdan . Cevap vermesen bile gittiğin yerde aynı anlamı taşıyabilir senin içinde . sonsuza kadar yazmaktan vazgeçmek en güzeli:))

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.