Ağaçlar Bize Bir Şeyler Anlatıyor – #ağaçlarıkesmeyin

https://youtu.be/54R966HU0Qw

Ormanda yapılan yürüyüşler insana hep huzur verir. İçimizde hep bir doğaya dönme isteği vardır ve her adımda bu duyguyu tekrar tekrar hatırlarız. Etrafımızı saran toprak kokusunu her içimize çektiğimizde hayat buluruz sanki. En yalnız ve en huzurlu anlardır bizim için.

Fakat ormanda yapacağınız bir sonraki yürüyüşünüzde etrafınıza baktığınızda artık çok daha fazlasını görmenizi sağlayacak bir araştırmadan bahsedeceğim bu kez size.

Ekoloji alanında araştırmalar yapan Suzanne Simard’a göre bir araya geldiğinde ormanı oluşturan ağaçlar birbirinden bağımsız, tek başına yaşayan organizmalardan çok, devasa bir ağın bireyleri. Hem de aklın sınırlarını zorlayacak özelliklere sahip çok gelişmiş karşılıklı ilişkilerin, bildirimlerin, paylaşımların döndüğü bir tür sosyal ağın.

Milyonlarca biyolojik bağlantı yolundan oluşan bu ağda ağaçların iletişimi o kadar gelişmiş durumda ki tüm bir orman tek bir organizma gibi hareket ediyor.

Bu inanılmaz bulguya ulaşmak için Suzanne Simard Kanada’da 30 yılı aşkın süre araştırmalar yapmış ve araştırmanın özet cümlesi şu. Ağaçlar birbirleri ile konuşuyor. İletişimin seviyesi de öyle yan yana olan ağaçların birbirleri ile alışverişinden daha gelişmiş boyutta. Birbirlerine kilometrelerce uzakta olan ağaçlar da iletişim halindeler.

Aslında bu iletişim insanların sosyal iletişimine inanılmaz benziyor. Çok sosyaller ve hayatta kalmak için birbirlerine ihtiyaç duyuyorlar. İletişim bunun için hayati önem taşıyor ve yer altında Stranger Things’teki Upside Down’a benzer olan sistemin temelini de mantarlar oluşturuyor. Ağaçlar arasındaki iletişim yollarını mantarların hif denilen ve ipliğe ya da daha çok kablo sistemlerine benzeyen yapıları oluşturuyor. Dallanıp budaklanarak yer altında kilometrelerce kesintisiz devam eden bu yapılar ağaçlar arasında gizli mesajların iletilmesini ve ihtiyacı olanlara besin ve su aktarımını sağlıyor.

Bu gerçekten inanılmaz bir yapı. Belki de sosyal yapının ve hatta sosyalizmin en iyi ve en başarılı örneği.

Araştırmanın detayları ise şöyle. Suzanne British Columbia’da devasa ormanların bulunduğu bölgede büyümüş. Oldum olası orman ile iç içeydim ve büyük hayranlık duyuyordum diyor. Birgün çok sevgileri köpekleri orman içindeki bir kanala düşüyor ve kurtarılması için toprağı kazmaları gerekiyor. İşte bu kazı sırasında az önce bahsettiğimiz mantar hiflerinden oluşan ve bilimsel adı miselyum olan devasa ağı görüyor. Resmen büyüleniyor bu yapı karşısında.

Daha sonraları çok şaşırtıcı olmamakla birlikte ormancılık araştırmaları yapmaya başlayan Suzanne birgün bilim adamlarının laboratuvar ortamında çam fideleri arasında karbon alışverişi yapıldığını keşfettiğini öğreniyor.

Tam bu noktada çocukken gördüğü yeraltı bağlantılarını hatırlayan Suzanne çalışmayı gerçek hayatta, ormanın kalbinde yapmaya karar veriyor. Çünkü ormanda laboratuvarda elde edilenden çok daha karmaşık bir iletişim ağının olduğundan neredeyse emindir kendisi. Ama bunu bilimsel olarak da kanıtlamak istiyor.

Ama tüm başarı hikayelerinde olduğu gibi tüm meslektaşları bunun mümkün olamayacağını, boşuna uğraşmaması gerektiğini söylüyorlar. Hatta o kadar uzak bir ihtimal gibi geliyor ki akademi  dünyası için bu araştırmasını destekleyecek finansmanı kimse sağlamıyor.

Ama yine tüm başarı hikayelerinde olduğu gibi o da vazgeçmiyor ve kendi araştırmamı kendim yaparım diyor. Ve işe koyuluyor. İlk olarak Kanada’da bir ormanda 240 tane huş, köknar ve sedir ağacı dikiyor. Biyolojik yapıları nedeniyle huş ve köknar ağaçlarının iletişim kuracağını ama sedirin bu iletişime dahil olmayacağı yönünde tezini de geliştiriyor.

Ormanda ayı saldırılarından vakit bulduğu zamanlarda diktiği fidanların hepsinin üstünü naylon poşetlerle kapatıyor ve içlerine çeşitli karbon gazları dolduruyor. Huş ağacına daha radyoaktif olan bir gaz, köknara ise stabil bir karbondioksit gazı dolduruyor.

Daha sonra fidanlarda radyoaktivite ölçüm cihazıyla (Geiger ölçer) ölçüm yaptığında tam da düşündüğü gibi sedir ağacında herhangi bir aktivite ortaya çıkmazken köknar ve huş ağaçları arasında karbon alışverişini işaret eden güçlü bir aktivite yakalıyor. Özellikle huş ağacının köknar güneş alamazken köknara karbon gönderdiğini ve kış aylarında huş ağacı yapraklarını döktüğünde ise tam tersinin gerçekleştiğini gördü. Bu sefer köknar huşa daha çok karbon gönderiyordu.

Bu bulgunun bu kadar önemli olmasının başka bir nedeni de bilim dünyasında bugüne kadar hep ağaçların karbon, güneş ışığı, su ve besin konusunda rekabet içinde olduğuna inanılıyordu.

Ama Suzanne’in bu inanılmaz bulgusuna göre ağaçlar çok şaşırtıcı bir işbirliği içindeler.

Bu işbirliğinin detayları da çok çarpıcı. Ağaçlar mantar hifi ağı (miselyum) üzerinden kimyasal ve hormonal sinyaller göndererek konuşuyorlar. Bu mesajlar ile hangi ağaçların besine ihtiyaç duyduğu öğreniliyor. Ve karbon, nitrojen, fosfor, su, hormone ve kimyasallarla iletişim kurarak bu elementleri paylaşıyorlar ve ormanın dengesini sağlıyorlar.

Miselyum denen yapı ormanda farklı türlerden ağaçları da birbirine bağlıyor. Mevcut internet ağımıza çok benziyor. Ayrıca bu ağ içinde hub trees denen anne ağaçlar olduğunu ve bu ağaçların daha genç olan ağaçlara göz kulak olduğunu da öğreniyoruz. Bu anne ağaçlar yüzlerce başka ağaca bağlı olabiliyor.

Yani özetle ağaçlar konuşuyor ve bu iletişim sayesinde birbirini destekleyen mucizevi bir topluluk oluşturuyorlar.

Bu araştırma ormanların yok edilmesi konusunda kendimize ve dünyaya ne kadar kötülük yaptığımızı anlamamız için bize başka bir uyarı aslında. Suzanne’e göre bir ya da iki anne ağacın kesilmesi sistem için çok büyük sorun teşkil etmese de bir anda çok sayıda ağacın kesilmesi tüm sistem için bir yıkım anlamına geliyor.

Ama henüz çok geç değil tabiki. Ağaçların kendisini iyileştirme konusunda inanılmaz bir yeteneği var.

Ve ormanların geleceğini ve dolayısıyla kendi geleceğimizi korumak için yapabileceğimiz bazı şeyler var.

Öncelikle ormanda daha sık yürüyüşler yapmalıyız. Bu sayede doğa ile bağımızı koparmamış oluruz.

Daha somut olarak ise özellikle gen havuzunun toplanma noktaları olan yetişkin ağaçları özellikle korumalıyız. Burada elbette kesimin tamamen durdurulmasından bahsetmiyoruz. Daha az ve daha kontrollü kesim yapılması gerekiyor.

Ve baştan beri söylediğimiz gibi ağaçları keserken yaşayan bir organizmanın bireylerini sistemden çıkardığımızı unutmamamız gerekiyor. Sistemin korunması ve devamı için bunun çok dikkatli yapılması gerekiyor.

En önemlisi ise doğa ile bu tip araştırmalar bize şunu söylüyor. Doğa nasıl kendi içinde inanılmaz bir uyum ile çalışıyorsa biz de doğanın sahibi değil doğanın birer parçası olarak hem kendi içimizde hem de doğa ile daha uyumlu ve yapıcı bir ilişki kurmalıyız.

Bitirmeden önce Suzanne Simard’ın kendi araştırmasını detayları ile anlattığı TED konuşmasını da izlemenizi tavsiye ediyorum. Aşağıda linkini bulabilirsiniz.

Ve her zamanki gibi…

İyi ki varsınız…

Sevgiler….

Kaynaklar:

https://www.smithsonianmag.com/science-nature/the-whispering-trees-180968084/

https://e360.yale.edu/features/exploring_how_and_why_trees_talk_to_each_other

https://upliftconnect.com/trees-talk-to-each-other-in-a-language-we-can-learn/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.