Tarihin Gizli Kahramanları Serisinin 2. Bölümünden merhaba. İlk video nerede derseniz aslında bu seriyi yapmaya karar vermeden önce Margaret Hamilton ile ilgili bir video hazırlamıştım. Bana kalırsa kendisi de bu seriye dahil olmayı fazlasıyla hak eden bir isimdi. O nedenle serinin ilk videosu daha önce yayınlanmıştı. İzlemediyseniz yukarıdaki linkten izleyebilirsiniz.
Bu bölümde ise bu serinin belki de en önemli isminden bahsedeceğiz. Birçok bilimadamına göre tarihte en fazla hayatı kurtaran bir isimden. Milyonlarca çocuğun hayatını kurtaran, engelli doğmasını önleyen ve bugün dahi çocuklarımız sağlıklı doğuyor ve büyüyebiliyorsa teşekkür etmemiz gereken bir isimden… Maurice Ralph Hilleman’dan!
1960’lardan önce doğsaydınız ölümcül bir çocuk hastalığına yakalanmamanız bir mucize olurdu. O yıllarda yılda en az 250.000 çocuk çok bulaşıcı viral bir hastalık olan kabakulak hastalığına yakalanıyordu. Aşılar sayesinde geçtiğimiz yıl bu sayı tüm dünyada sadece 5000’di. Keza kızamık da öyleydi. Özellikle 1964 yılında ortaya çıkan devasa bir kızamık salgınında 12.5 milyon kişi bu hastalığa yakalanmış ve binlerce çocuk hayatını kaybetmiş ve yine binlercesi engelli olarak hayata gelmişti.
Şimdi neden bu denli ciddi salgınlar görmüyoruz peki? Hastalıklar kendi kendine mi kayboldu? Hayır. Bunun için teşekkür etmemiz gereken isimsiz kahramanımız Maurice Ralph Hilleman’dır. Kendisi hayatını bu çocuk hastalıklarını yeryüzünden silmeye adamıştır. 2005 yılında 85 yaşında hayatını kaybettiğinde Kızamık Kabakulak ve Kızamıkçık (MMR), suçiçeği, menenjit, zatürree, hepatit A ve hepatit B dahil olmak üzere 40’ın üzerinde aşı geliştirmişti.
Arkadaşları kendisini tanımlarken şöyle söylüyor:
“Şöhret onun için hiçbir şey ifade etmezdi. Aklındaki tek şey çocukların hayatını kurtarmaktı. Ve harika bir insandı. Kendini nasıl adadığını görmeliydiniz!”
Bu arada Hilleman bu salgınları ilk elden gözlemleyen insanlardan biriydi. Doğduktan bir süre sonra 1919’da ölümcü İspanyol gribi dünya nüfusunun %5’inin ölümüne neden olmuştu. Hastalık o kadar ölümcüldü ki semptomlar ortaya çıktıktan sonra birkaç saat içinde ölüyordunuz. İşte bu hastalık Hilleman’ın yaşadığı Montana’ya da ulaşmıştı. Hilleman bilime aşık bir çocuktu. Ailesinin zorla götürdüğü Pazar ayinlerine gitmektense evde kalıp Darwin’in Türlerin Kökeni kitabını okumayı tercih ediyordu. Onun için bilim, mantık ve kanıtlar hep daha önemli olmuştu. Bir keresinde 12 yaşındayken ayinlerden birinde papazın birine şarabın isa’nın kanına dönüştüğünü kanıtlamasını istemişti.
Bu tutkusu sayesinde üniversitede burs kazanmış ve sonrasında 1941’de zamanın en önemli bilim ve araştırma üniversitelerinden biri olan Chicago Üniversitesinde Doktora programına kabul edilmişti. Burada yoğun bir şekilde virüs araştırmalarına başlayan Hilleman ilk keşfini de burada yapıyor. O zamana kadar virüs kaynaklı olduğu düşünülen cinsel yolla bulaşan bir hastalık olan klamidya’nın virüs değil bakteri kaynaklı olduğunu buldu. Ama akademi dünyası Hilleman’a göre değildi. Üniversitede kalıp ders vermek yerine ilaç sanayisinde çalışmayı tercih etti.
Çünkü ona göre akademi dünyası kağıtlardan, teorilerden, monoton derslerden başka bir şey değildi. Gerçek dünyanın gerçek sorunları ile çok uzaktı. Endüstrinin amaçları ile Hilleman’ın amaçları örtüşüyordu. Sorunlara acil çözümler bulunması gerekiyordu. Çünkü insanlar ölüyordu ve bunun için akademi çözüm üretmekten çok uzaktı. .
Hilleman ilk olarak 1944’te E. R. Squibb & SOns şirketinde çalışmaya başlıyor ve ilk görevi de Japonya’da bulunan Amerikan askerlerinin sivrisineklerle yayılan ensefalitis yani beyin iltihabı hastalığına karşı bir aşı üretmekti. Çünkü geriye dönen askerler bu hastalığı ülkeye de taşıyorlardı ve risk çok yüksekti. O zamanki bilim adamları bunun “imkansız bir görev” olduğunu düşünüyorlardı. Ama Hilleman çok sıradışı bir çözümle içeriğinde fare beyni olan bir aşı üreterek denemelere başladı. Mide bulandıran bir çözüm olsa da işin ilginci bu çözüm işe yaradı! Aynı yıl içinde binlerce askere bu aşı uygulandı ve askerler bir daha bu hastalığa yakalanmadı.
Ama Hilleman bununla yetinmedi elbette. Ardından Walter Reed Ordu Araştırma Enstitüsünde çalışmaya başladı ve burada virüslerin mutasyonu üzerine çalışmalar yaptı. Araştırmalarına göre bir virüsün mutasyonu çok hızlı gerçekleşiyordu ve bu nedenle önceden etkili olan aşılar çok kısa sürede kullanışsız hale gelebilirdi. Bu özellikle küresel bir salgına dönüşme potansiyeli olan ve çok hızlı yayılan hastalıklar için aşı geliştirmeyi çok zorlaştırıyordu.
Bu keşfinde de 1957 yılında okuduğu bir haberle haklı olduğunu anladı. Hong Kong’da bir grip salgınından bahsediyordu ve haberde hastaneye giden çocuklar tanımlanırken “cam gözlü” çocuklardan bahsediyorlardı. Bu bilgi üzerine Hilleman yeni bir küresel salgının kapıda olduğunu hissetti. Bunun üzerine Şirketinden bu virüsün bir numunesini Hong Kong’tan getirmelerini istedi. Bu sayede sonbaharda ABD’deki çocuklar okula başlamadan aşıyı uygulayabilirlerdi. Aslında bu pahalı bir kumardı o zaman için. Çünkü bu hastalığın yayılacağı kesin değildi ve böyle bir olasılık varken milyonlarca dolar çöpe gidebilirdi. Ama diğer tarafta da binlerce ölüm riski olduğu için yetkililer bunu kabul etti.
Şans eser bu kumar başarılı oldu. 1957 ila 1958 yıllarında ABD’de Hong Kong gribi nedeniyle 70.000 kişi hayatını kaybetti ama bilim adamları aşı sayesinde milyonlarca hayatın kurtulduğunu düşünüyorlar.
Bunun ardından Hilleman Merck şirketine geçtiği sıralarda yeni salgınlar baş gösteriyordu. Hatta bir tanesi kendi evine kadar ulaştı. 1967’de kızı Jeryl Lynn kabakulak hastalığına yakalandı ve kendi kızından aldığı virüs örneklerini laboratuvara götürerek bir aşı geliştirmeye başladı. Ve bu aşıyı ilk olarak bir yaşındaki diğer kızı Kirsten üzerinde denedi. Hilleman bir röportajında şöyle söylüyordu. “Bir bebek kardeşinin hastalığından korunuyordu ve bana göre tıp tarihinin en önemli gelişmelerinden biriydi benim için”.
Ancak hayatının son dönemleri oldukça zorlu geçecekti. Başta da söylediğimiz gibi insanlık tarihinde en fazla hayatı kurtardığına inanılan Hilleman 1998’de aşı ile otizm arasında bir ilişki olduğunu iddia eden çok tartışmalı bir araştırma sonrasında tehdit mesajları dahi almaya başladı. Bu neredeyse komplo teorisi seviyesindeki birçok bilimadamının saçmalık olarak nitelediği ve kimine göre küresel insan sağlığı açısından çok ama çok tehlikeli araştırma nedeniyle toplumda aşıya karşı güven de azaldı ve aşı karşıtları ortaya çıktı.
Dediğimiz gibi neredeyse bir asır boyunca milyonlarca insanın hayatını kurtaran, binlerce araştırma, deney, test ile denenmiş, güvenilirliği kanıtlanmış ve gerçek hayatta kanıtları ile birlikte milyonlarca çocuğun ölmesini veya engelli doğmasını önlemiş aşılara karşı güven tek bir iddia ile azalmaya başlıyor. Aslında bu bakış açısının oluşmasında Hilleman’ın suçu var diyebiliriz. Çünkü aşıları o kadar başarılı oldu ki insanlar kızamıktan, kızamıkçıktan, kabakulaktan veya gripten milyonlarca insanın ölebileceğini görmediler veya görmüyorlar ve bana kalırsa özetle saçmalıyorlar. Yakın zamanda bu aşı karşıtlığı nedeniyle neredeyse yok olmak üzere olan kızamık hastalığı dünyanın farklı bölgelerinde tekrar tekrar salgın seviyesinde ortaya çıkmaya başladı.
Tekrar uyarmakta fayda var. Menenjit, çocuk felci, kızamık, hepatit gibi hastalıklar ancak aşı ile önlenebilir ve çocuklarınızın bu hastalıktan ölmemesini istiyorsanız aşı yaptırmak zorundasınız. Başka çaresi veya yolu yok malesef. Bununla birlikte konu sadece kendi çocuklarınız da değil. Bizim çocuklarımızı da, toplumu da tehlikeye atıyorsunuz bu yaklaşımla. Bilim ve mantıkla karar vereceğinizi umuyorum. Tekrar Maurice Ralph Hilleman’a dönersek kendisi 20. yüzyılın en önemli kahramanlarından biridir. İsmini birçok kişinin duymamış olması aslında çok üzücüdür ve bu nedenle bu video ile kendisini hatırlamak ve çocuklarımız birçok hastalığa karşı korunuyorsa öncelikle kime teşekkür edeceğimizi hatırlatmak istedim.
Siz de bu videoyu paylaşarak bu kahramanı çevrenize duyurun. Tarihin gizli kahramanları serisinin bir sonraki bölümünde görüşmek üzere. Abone olmayı, videoyu beğenmeyi, yorum yapmayı ve çevrenize bebarbilim’den bahsetmeyi unutmayın. Sevgiler!