Gelecek olasılıklardan, insanlığın ulaşabileceği seviyelerden, yapabileceklerinden bahsetmeyi ve bu olasılıkları hayal etmeyi şahsen çok seviyorum. Fakat bir noktada çok üzüldüğüm şeylerden biri de bu olasılıklardan bir çoğunu, örneğin Mars’ı kolonileştirmeyi, belki cyborgları, belki de yıldızlararası seyahatleri göremeyecek olmaktır. Sadece gelecek olasılıklar da değil. Basit belki ama AC/DC’yi sahnede canlı izlemek ya da yunuslarla yüzmek bile olabilir. Birçoğumuz bunların bir kısmını yapamadan öleceğiz. Fakat elimizde bir koz olabilir. Yani sistemi aldatabilme şansımız. Evet. Evimizden, koltuğumuzdan kalkmadan. Gerçekten Mars’ın yüzeyinde gezebilir. Başka yıldız sistemlerine seyahat edebiliriz. Birebir deneyime yaklaşabilecek elimizdeki en büyük imkan ile.
Sanal Gerçeklik…
Sanal gerçeklik deyince şu anda elbette birçoğumuzun aklına kaba gözlüklerle gerçek ile alakası bile olmayan sanal dünyalarda çok kısıtlı bir deneyim geliyor olabilir. Fakat sanal gerçekliğin adının hakkını verebilmesi, barındırdığı potansiyeli gerçekleştirmesi durumunda gerçeğinden ayırt edemeyeceğiniz bir deneyim yaşayabilmeniz mümkün.
Bu teknolojinin henüz çok başlarında olduğumuz bugünlerde oyun deneyimi dışında pilotlar veya cerrahların eğitimi için de kullanılan bu sanal gerçeklik bize neler vadediyor gelin tüm detayları ile konuşalım…
Sanal gerçeklik derken en basit haliyle bilgisayarlar aracılığı ile aslında olmayan, sanal dünyaları deneyimlemekten bahsediyoruz. Ve aslında hayal gücü yüksek insanların modern teknolojiden önce de çok benzer deneyimler yaşayabiliyordu. Nasıl derseniz mesela 250 yıl önce Canaletto’nun ortaya çıkardığı muhteşem eserlere baktığımızda İtalya’nın muhteşem manzaralarını da deneyimleyebiliyoruz. Ya da gözlerinizi kapatıp, enstrümental bir şarkı açtığınızda ve hayal kurmaya başladığınızda da bir nevi sanal bir gerçeklik yaratıyorsunuz. Bir videoda konuştuğumuz Maladaptive Daydreaming yaşayanlar çok iyi anlayacaktır bunu. Ya da bir kitapta veya çok iyi bir filmde kendinizi kaybettiğinizde. Yani tüm bunlar inanılmaz güzel deneyimler ama işte sanal gerçeklik bu deneyimi çok öteye taşıma potansiyeli barındırıyor.
Çünkü asıl tanımına baktığımızda Sanal gerçeklik hem zihinsel hem de fiziksel olarak sizi orada olduğunuza ve o deneyimi yaşadığınıza inandıran 3 boyutlu, interaktif bir dünyadır.
Aslında gerçek bir Sanal Gerçeklik deneyiminin nasıl olması gerektiğini şöyle özetleyebiliriz.
Birincisi “inandırıcı” olmalıdır. Bir illüzyondan ziyade bahsettiğimiz gibi gerçekten Mars yüzeyinde yürüyormuşsunuz ve oranın havasını soluyormuşsunuz gibi hissettirmelidir.
İkincisi “interaktif” olmalıdır. Bu sanal dünyayı keşfederken çevrenizdeki dünya da sizin varlığınızı algılamalıdır.
Üçüncüsü “keşfedilebilir” olmalıdır. Bir resim ne kadar gerçekçi olsa da size sadece bir perspektiften tek bir sahne gösterir. Ya da bir kitapta anlatıcının belirlediği doğrusal bir deneyim yaşarsınız. Keşfetmeniz mümkün değildir. Sanal bir dünyada 3 boyutlu ve tüm duyulara hitap eden, detaylı bir keşif imkanı söz konusudur.
Son olarak tam anlamı ile “kapsayıcı” olmalıdır. Yani tüm duyular dedik ya. Bir uçuş simülasyonu içeren bir sanal dünyada hidrolik kontrollerle destekli bir koltukta tüm duyularınızı harekete geçirecek ve bir uçakta yaşayacağınız tüm kuvvetleri size yaşatacak bir kurgudan bahsediyoruz.
İşte bu nedenle bir tablo, bir semfoni ne kadar dünya dışı deneyimler yaşatsa da sanal gerçeklik çok farklı bir deneyimdir. En azından öyle olmalıdır.
Ancak sanal gerçeklik derken elbette tek bir olgudan bahsetmiyoruz. Telefonunuzda ya da internette sanal gerçeklik araması yaptığınızda gerçek bir sanal gerçeklikle uzaktan yakından alakası olmayan, sizi o dünyanın içine alamayan yığınla uygulama görürsünüz. Zira sanal gerçeklik sunduğunu iddia eden birçok oyun ya da uygulama az önce detaylarını verdiğimiz tanımın sadece birisini ya da maksimum ikisini kısmen karşılayabiliyor. Ancak yine de şu anda kullanılan farklı sanal gerçeklik uygulamalarına bir bakmakta fayda var.
Bunlardan ilki neredeyse tam kapsamlı bir simülasyon deneyimi sunuyor. Çok detaylı, gerçekçi öğelerle oluşturulmuş ve çok güçlü bilgisayarlarla deneyimleyebildiğiniz simülasyon oyunları veya uygulamalarından bahsediyoruz. Ayrıca bu simülasyonu daha fazla duyunuzla deneyimlemenizi sağlayacak donanımlardan. Genellikle her bir gözümüz için bir ekrana sahip gelişmiş sanal gerçeklik gözlükleri ve stereo ses deneyimi sunan kulaklıklar veya hoparlörler bunun örnekleri. Kimi durumlarda bir odanın tamamı bu deneyimi yaşamanız için dönüştürülebiliyor ve odanın içinde fiziksel olarak dolaşabiliyorsunuz.
Bunun daha az gelişmiş versiyonunda birçoğumuzun ulaşabileceği standart bir PC’ye bağlı bir direksiyon vb. donanım ile daha kısıtlı bir simülasyon deneyimi söz konusu. Ancak bu versiyonunda tamamen kapsayıcı bir deneyim söz konusu değil elbette. Klasik oyun deneyimine ek olarak sadece bir ekstra ekipman normalden daha gelişmiş bir gerçeklik sunuyor o kadar.
Ya da başka bir sanal gerçeklik türünde “işbirliği” karşımıza çıkabiliyor. Second Life ya da Minecraft gibi oyunlar buna örnek olabilir. İnandırıcı, interaktif bir simülasyon gibi şartları karşılayan bu oyunlar sadece tamamen kapsayıcı, yani duyularınızı işin içine katma konusunda ihtiyacı karşılamıyor.
Son olarak bir de “artırılmış gerçeklik” var. Malum. Geçmişin süper bilgisayarlarına eşdeğer bir işlem gücü bugün telefonlar veya tabletler sayesinde avuçlarımızda. Bu gücü de her alanda kullanmak istiyoruz haliyle. Örneğin turistik bir yeri ziyaret ettiğimizde birçok kez karşımızda duran eserle ilgili yüzeysel bir bilgimiz oluyor. Artırılmış gerçeklik ile telefonumuzu bu esere tuttuğumuzda o eserle ilgili bilgiler karşımıza çıkıyor. Veya yepyeni bir şehirde neyin nerede olduğunu bu teknoloji sayesinde öğrenebiliyoruz.
Ancak dedik ya. Bu teknolojinin henüz çok başındayız. Özellikle ekipman olarak kat edecek daha çok yolumuz var. Şu anda kullanılan ve geliştirilen VR ekipmanlarına baktığımızda elbette ilk olarak motosiklet kaskına benzeyen gözlükler başı çekiyor.
Bu gözlüklerde kafamızın hareketini algılayan hareket sensörleri ve ses deneyimini geliştirecek stereo kulaklıklar bulunabiliyor.
Kulaklıkların ötesinde daha önce de bahsettiğimiz “odalar da” mevcut. 1990’larda CAVE adında bir VR deneyi yapılmıştı. Saydam duvarlarla döşeli odalarda insanlar çok gerçeklçi bir deneyim yaşayabiliyorlardı.
Veya elbette gerçeklik dediğimizde bir şeylere uzanıp tutma hissi çok çok önemli. Bunun için dataglove yani veri eldivenleri mevcut. Henüz yeni geliştirilen bu teknoloji ile eldivenlerde bulunan fiberoptik kablolar ve sensörler ile eliniz ve parmaklarınızın hareketi hassas bir şekilde ölçülüyor ve çevrenizdeki sanal dünya ile etkileşime geçebiliyorsunuz.
Ancak tüm bunların ötesinde sanal gerçekliğin gerçek yaşamda hangi alanlarda kullanıldığı ya da kullanılacağı daha büyük önem taşıyor. Bu teknolojinin adıl amacı sanıldığı gibi sadece gerçek bir oyun deneyimi sunmak değil. Elbette insanları en çok heyecanlandıran sıkıcı hayatlarımızdan bu fantastik evrenlere kaçma fikri olsa da bu teknoloji halihazırda bilim insanları, doktorlar, mühendisler, arkeologlar veya mimarlar tarafından gerçek yaşamın gerçek sorunlarına çözümler bulmak için kullanılıyor.
Örneğin en önemli kullanım alanlarından birisi eğitim. Özellikle riskli meslekler ve görevler için. Uzay seyahatleri, paraşütle atlama, pilotluk veya beyin cerrahisi gibi alanlar sanal gerçekliğe en sık başvurulan alanlar.
Her yıl binlerce cerrah adayı gerçek bir insan üzerinde operasyon gerçekleştirmeden önce sanal gerçeklik ile yaratılan modellerde çok uzun süre sanal ameliyatlar gerçekleştirerek bir insanın hayatına malolabilecek basit hatalara önceden hazırlıklı olabiliyorlar.
Bununla birlikte bilim de artık oldukça faydalanmaya başladı bu teknolojiden. Malum. Atomik ya da moleküler ölçekte bir elektron mikroskobunu kullanmadığınız sürece herhangi bir şey görebilmeniz ya da bir tür deney yapabilmeniz mümkün değil. Fakat moleküllerin sanal modellerini kullanarak yeni materyal ya da ilaçları bir lego yapar gibi tasarlamanız mümkün. Sayılarla, denklemlerle ya da iki boyutlu temsili görsellerle uğraşmak yerine kompleks molekülleri gözünüzün önünde birleştirebilir, çıkan sonuçları doğrudan gözlemleyebilirsiniz.
Diğer taraftan sanal gerçeklik sayesinde uzaktan ameliyatlar da mümkün olabilir. Evet. Elbette 5G videomuzda konuştuğumuz gecikmesiz ve güvenli bir bağlantı mümkün olduğunda bir cerrah uzak bir yerdeki bir robotu bulunduğu yerde bağlandığı bir sanal gerçeklik kontrol paneli ile kontrol ederek çok uzaktaki, hatta başka bir kıtadaki ameliyatları gerçekleştirebilir. Bu arada bu bir olasılık değil. daVinci adı verilen bir cerrahi robot 2009 yılında piyasaya çıkmış ve günümüzde dünya çapında binlerce hastanede halihazırda kullanılmaktadır. Elbette henüz çok gelişmiş bir beyin ameliyatında kullanılmadılar ancak bunun için altyapı hazır.
Tabi tasarım konusunda da uzmanların işini oldukça kolaylaştırıyor. Arabalar, uçaklar, yarış otomobilleri, gökdelen gibi yapıların öncelikle gerçek yaşamı simüle eden sanal gerçeklik ortamlarında tasarlanması, gerçek tasarımda karşılaşılabilecek yığınla problemi önceden ortadan kaldırabilir.
Ve elbette son olarak. Oyunlar. Uçak veya yarış simülasyonlarından, gerçekçi ekstrem sporlara. Veya hayal gücünüzü genişletin. En sevdiğiniz oyunu düşünün. Benimki Witcher 3 biliyorsunuz. Tüm duyularınızı uyarabilecek ekipmanlarla en sevdiğiniz oyunun evreninde, kontrol ettiğiniz karakterin yerine kendiniz geçtiğinizi düşünün.
İşte bu nokta en heyecan verici nokta. Çünkü sınırı yok. Sınır gerçekten hayal gücünüzde. İstediğiniz evreni yaratabilir ve orada kaybolabilirsiniz…
Ama tabi işte tam da bu nokta Sanal Gerçeklik ile ilgili endişelerin ortaya çıktığı nokta.
Tarih boyunca her yeni teknolojide olduğu gibi bununla ilgili de yığınla endişe söz konusu. Bunlardan birisi tam da bu fantastik, gerçek olmayan dünyanın bağımlılık yapması ve insanların gerçeklik algısını bozması ile ilgili.
Bir de sanal gerçeklik imkanları ile eğitim alan pilotlar ya da cerrahlara güvenemeyeceğini söyleyen bir kitle de var. Bu da başka bir konu.
Ama özellikle bu gerçeklik mevzusu Black Mirror başta olmak üzere tüm teknoloji imkanları konusunda öne çıkan bir endişe. İnternet ortaya çıktığında da ya da video oyunları gittikçe daha gerçekçi ve bağımlılığa yol açacak seviyede oldukça bu konu iyice tartışılmaya başlandı. Kimine göre gerçekten özellikle video oyunları nedeniyle kişi gerçek ile sanal arasındaki ayrımı yapamaz hale gelebiliyor. Ve sanal gerçeklik bu ikisi arasındaki farkı iyice belirsiz hale getirecek.
Bana kalırsa bunun riskleri olsa da avantajları söz konusu olduğunda bu endişeler biraz yersiz gelebilir. Kaldı ki gerçek ile sanal arasındaki ayrımı yapamayan ve gerçek hayatında buna yönelik kararlar veren insanlardan teknolojik gelişmeler mi sorumlu gerçekten? Yoksa bu insanların başka problemleri mi var.
Ama asıl önemli soru da şu:
GERÇEKLİK DEDİĞİMİZ ŞEY NE? GERÇEKLİK GERÇEKTEN GERÇEK Mİ?
Ve her zaman olduğu gibi.
Tekrar görüşene dek.
İyi ki varsınız.
Sevgiler…
Kaynaklar:
https://www.pocket-lint.com/ar-vr/news/136540-what-is-vr-virtual-reality-explained
https://www.theguardian.com/technology/2016/nov/10/virtual-reality-guide-headsets-apps-games-vr