Linda Chamberlain. Kocasının bulunduğu binada çalışıyor. Alcor isimli bir şirket. Her gün arada bir uğrayıp kocasına selam veriyor, onunla konuşuyor. Olup biteni, hayatını anlatıyor ve işine geri dönüyor.
Ama bir sorun var. Linda’nın kocası teknik olarak “ölü”. Evet. Yaklaşık 8 yıldır. Prostat kanseri nedeniyle uluslararası yasalar dahilinde ve tüm ülkelerde de olduğu gibi hayati fonksiyonlarının durması nedeniyle yasal olarak “ölü” olarak kabul ediliyor.
Ama Linda. Kabul etmiyor. Kocası da ölmeden önce bunu kabul etmiyor. Yani “ölmeyi” kabul etmiyorlar.
Kocasının adı “Fred”. Fred ölü olarak kayıtlara geçtikten sonra Linda’nın şu anda çalıştığı yere getirilip vücudunda birazdan detaylarını konuşacağımız birçok işlem yapıldıktan sonra büyük bir kazan içine yerleştiriliyor. İnsan Dondurma Bilimi olarak bilinen, Cryonics adı verilen bir işlem ile.
Amaç? Bir gün, tüm şartlar olgunlaştığında, tıp ve nanoteknoloji yeterince geliştiğinde “tekrar doğmak”. Yani bir nevi “ölümü aldatmak”.
Garip. Biliyorum. Ama bu ciddi ciddi 1960’lardan bu yana üzerine konuşulan, uygulanan bir işlem ve bu sayede ölümü aldatabileceğini düşünen insanların sayısı da hiç az değil.
Peki. Cryonics. Nedir? Gerçekten “insanları dondurarak” ileride yeniden hayata döndürebilir miyiz? Bunun bilimsel açıdan olasılığı var mıdır? Gelin tüm detayları ile konuşalım.
Cryonics. Kelime anlamı ile “bir canlıyı dondurup ileride yeniden dünyaya getirmek amacıyla yapılan işlemler bütünü” olarak tanımlayabiliriz.
Ve hiç de yeni bir olgudan bahsetmiyoruz. Bu şekilde dondurulan ilk insan 1967 yılında dondurulan ve Linda’nın da eşinin bulunduğu Alcor Life Extension Foundation, yani Alcor Yaşam Uzatma Vakfı’nda bulunan Dr. James Bradford’dır. James’in bedeni Alcor’da bir kazan içinde hala gayet iyi durumda korunuyor ve hayali olan canlandırılacağı günü bekliyor.
Cryonics’in ilk olarak ortaya çıkış hikayesini de bir fizik öğretmeni olan Robert Ettinger’ın 1964 yılında yazdığı “The Prospect of Immortality” yani Ölümsüzlük İhtimali isimli kitaptır. Cryonics kelimesi ise Yunanca soğuk anlamına gelen kelimeden türetilmiştir.
1970’lerin sonuna geldiğimizde bu fikir o kadar tutmuş ve yayılmıştı ki insanlar ölümsüzlük rüyası ile yanıp tutuşmaya başlamış, bu pazarı gören girişimciler de sadece amerika’da 6 tane cryonics şirketi kurmuştu. Birçoğu kısa sürede kapansa da Arizona’da bulunan Alcor ve Michigan’da bulunan Cryonics Institute ayakta kalmış ve hala günümüzde faaliyetlerini sürdürmektedir. Sadece Alcor’da bugün 170’den fazla dondurulmuş insan kazanların içinde hayata döndürülecekleri günü beklemektedir.
Bu piyasanın lideri olan Alcor’da öldüğünüzde bedeninizi dondurmak istiyorsanız 220.000 dolar gibi bir ücret ödemeniz yeterli. Biraz garip gelebilir ama daha ucuz bir alternatifleri de mevcut. Sadece kafanızı da dondurabilirsiniz. Bunun için de 80.000 dolar ödemeniz yeterli. Sonuçta gelecekte bir vücuda ihtiyacımız olmayabilir değil mi? Transhümanizm videomuzda konuşmuştuk bunu. Ama bu noktaya kadar hikaye gerçekten gerçek değil gibi duruyor değil mi? Gayet gerçek.
Alcor şirketine baktığımızda. Bahsettiğimiz Linda ve Fred Chamberlain çifti bu şirketi 1972 yılında kurmuş ve kendilerinin dışında bu zamana kadar 1300 kişi gömülmek ya da yakılmak yerine bedenlerinin burada dondurularak saklanması için kayıt olmuş, parasını ödemiş.
Şu anda dondurulan bedenlerin arasında aileleri tarafından genç yaşta hayatını kaybettiği için dondurulan küçük çocuklar veya evcil hayvanlar da mevcut.
Önce isterseniz bu yola başvuranların, ölümü aldatmak isteyenlerin, bedenlerini donduranların neden bunu yaptıklarını, psikolojilerini ve motivasyonlarını bir anlamaya çalışalım.
Aslında bunu “ölümü aldatmak” diye düşünmüyor Cryonicçiler. Zaten ölümü de bir son olarak görmüyorlar. “Yasal olarak ölmek kalbinizin ve akciğerlerinizin işlevini durdurduğu anlamına geliyor. Hücreleriniz hala yaşıyor, organlarınız hala işlevsel aslında” diye savunuyorlar bu olguyu.
O yüzden kazanlarda canlandırılmayı bekleyen insanlara da “hasta” diyorlar.
Başka bir bakış açısı da ölümün aslında zamanla şekil değiştirdiğini destekliyor. Yani bundan 100 yıl önce bugün kolayca atlatılabilecek bir hastalıktan ölen milyonlarca insan olduğunu ve tıptaki tüm gelişmelerin ölümsüzlüğe veya çok daha uzun ve sağlıklı bir yaşama atılan adımlar olduğunu söylüyorlar. Bundan 100 yıl sonra ise ne gibi gelişmeler olabileceğini bilmediğimizi ve dolayısıyla “duraklatma” düğmesine basılan bu insanların Chamberlain’a göre en fazla 100 yıl sonra canlandırılabileceğine inanıyorlar.
Hatta Alcor’un CEO’su Max More biraz daha ileri gidip “Korumaya alınabilecek insanları toprağa gömerek veya yakara onları aslında biz öldürüyor, kurtlar tarafından yenmelerine izin veriyoruz” diyor. Hayat sigortası denen şeyin de aslında ölüm sigortası olduğunu, -asıl hayat sigortasının bu olduğunu söylüyor.
Şimdi. Fikir kimimiz için güzel, kimimiz için korkunç gelebilir. Ama buradaki asıl sıkıntı şu. Alcor gibi şirketlerin bu yeniden canlandırma, hayata döndürme konusunda hiçbir fikri yok. Evet. Nasıl olacak? Ne zaman olacak? Bunun bilimsel arkaplanı? Evet fikirleri yok. Bir çalışma da yürütmüyorlar. Bir nevi “depo” görevi görüyorlar ve bu canlandırma işini ise uzmanlara, tıp ve teknoloji alanındaki gelişmelere bırakıyorlar. Ama web sitelerine baktığımızda bunun için bir “olasılıktan” bahsediyorlar. Bu olasılık da “moleküler nanoteknoloji”. Bunu da çok kabaca şu şekilde açıklıyorlar. “Mikroskobik nano robotlar kullanılarak her bir hücredeki hasarlı kromozomlar yenileri ile değiştirilebilir. Yani bilim dünyasına bir yön çizme cesaretini de gösteriyorlar bir şekilde.
Bununla birlikte yine web sitelerinde bu zamana kadar soğutulma ve sonrasında canlandırma ile ilgili çeşitli hayvanlar, bitkiler ve organlar üzerinde yapılmış çalışmaları da referans göstererek bunun yapılabileceğini, çalışmaların da devam ettiğini söylüyorlar.
Ama biz isterseniz bu işin bilimsel tarafına bir bakalım.
Önce prosedüre bir bakalım. Yani insan dondurmak derken bildiğimiz buzdolabına atıp kapağı kapatmaktan bahsetmiyoruz.
Yasal ölümü gerçekleşen ve parası ödenmiş bedenler ilk olarak hızlıca bir buz içine konularak Alcor’a getiriliyor. Vücut ısısının düşürülmesi kalıcı ölümün ve geri dönülemez hücre hasarının yavaşlatılması açısından en önemli ilk adım olarak görülüyor. Daha sonra Alcor’da bir ameliyathanede metabolizmayı yavaşlatacak ilaçlar uygulanıyor. Bunun ardından oksijen seviyesini dengede tutmak amacıyla tanıdık olduğumuz bir süreç olan entübe süreci başlıyor. Elbette vücutta kan dolaşımını devam ettirmek için de mekanik bir pompa ile kalp çalıştırılmaya devam ettiriliyor.
Bunun ardından vücudun kalıcı olarak saklanması için hazırlıklar başlıyor. İlk olarak vücuttaki tüm kan bir tür medikal antifriz olarak düşünebileceğimiz “cryo koruyucu” ile değiştiriliyor. Garip gelebilir ancak bunun amacı da aslında vücudun tamamen donmasını önlemek. Çünkü bildiğimiz anlamı ile bedeni ve içindeki sıvıları dondurmak çok çok zararlı bir süreçtir. Vücudumuzun %60 kadarının sudan oluştuğu düşünüldüğünde bu suyun donması sonucunda oluşacak kristaller tüm organlara ve damarlara kalıcı hasar verebilir.
Fakat bu koruyucu sıvı ile sıcaklık çok kontrollü bir şekilde düşürülerek beden dondurulmaktan ziyade kelimenin tam anlamıyla “cam” gibi dengeli ve kontrollü bir şekilde katılaştırılıyor.
Bu işlem sonrasında da artık beden paslanmaz çelikten kazanlar içine başka bedenlerle birlikte yerleştirilerek canlandırılacakları güne kadar saklanıyorlar.
Şimdi gelelim işin asıl önemli kısmına.
Cryonics gerçekten gelecek vadeden bir alan mı yoksa bir “umut ticareti” mi?
Öncelikle tüm süreçleri ve olasılıkları bir kenara bırakırsak bunun “başarılı” olması için en önemli ve hayati şart bu işlemlerin “beyne” hiç zarar vermemesidir. Yani beynin inanılmaz iyi ve sorunsuz korunmasından bahsediyoruz. Hiçbir “veri kaybı” olmadan.
Ama bunun için neye ihtiyacımız var? Beyin denen inanılmaz makineyi anlamaya.
Evrendeki bildiğimiz kadarıyla en ama en karmaşık sistemden bahsediyoruz. Kafatasımızın içinde taşıdığımız ayrı bir evrenden.
Ve bildiğimiz gibi bırakın 10larca yılı, çok kısa sürelerle de olsa beyni dondurmak onda kalıcı hasarlara neden olabilir. Yani canlandırmaktan ziyade “cryonics” beyni doğru şekilde “korumak ve saklamaktan” henüz çok çok uzak gibi görünüyor.
Hayvanlarda beyni dondurarak yeniden canlandırmaya yönelik yapılan deneylerde en iyi durumda bile beyin artık geri döndürülemez şekilde hasar almıştı.
Bu konuda yapılan ve beyni olduğu gibi koruyan bir çalışmada ise beyin tamamen gluteraldehid adı verilen bir bileşikle doldurulmuş ve beyin kusursuz bir şekilde korunmuştu. Fakat buradaki sıkıntı şu. Bu işlemle beyindeki tüm hücreler bir nevi birbirine yapıştırılmış ve geri döndürülmesi imkansız bir hal almıştı. Yani koruma kısmı çözülmüş olsa da geri dönüşü olmayan bir işlemdi bu.
Ama bu işlemi yapan nörobilimcilere göre gelecekte tüm detayları ile bu şekilde bir beyin taranıp içindeki bilgiler bir robota veya simülasyona aktarılabilir.
Yaşamak için illa ki bir bedene ihtiyacınız yok sonuçta değil mi? Black Mirror bölüm bilmem kaç.
Yani özetle Cryonics şimdilik bilim kurgunun gerçek hayattaki yansımalarından sadece birisi gibi duruyor.
Kimi uzmanlara göre henüz beynimizi kabaca çözebileceğimiz seviyeye gelmemize bile daha binlerce yıl var. O zaman geldiğinde de bugünkü bir nevi ilkel yöntemlerle dondurulmuş bedenleri geri döndürmek çok ayrı bir meydan okuma olacak. Transhümanizmden bahsederken de konuştuğumuz gibi diyelim ki geri döndürdük veya beyin tarayıcılar ile bir beyni tarayarak sanal dünyaya aktardık. Burada da çok çok başka sorular ve bir o kadar da etik problem karşımıza çıkıyor.
Sonuçta elimizde sonsuz kere kopyalayabileceğimiz bir beyin olacak. Kendinizden kaç tane olmasını isteyeceksiniz o zaman? Veya o zaman kopyalanan siz bugün dondurulan siz ile aynı kişi mi olacak?
Tamamen değişmiş dünyaya, insanlığa ayak uydurabilecek misiniz?
Gibi bir sürü soru.
Ama galiba asıl soru şu. Bunu da siz cevaplayın istiyorum. Yarın bir gün. O gün geldiğinde. Bedeninizin uzak bir gelecekte geri döndürülmesi ihtimalini göz önüne alarak dondurulmasını ister miydiniz? Yoksa doğal sürece müdahalenin yanlış olduğuna inananlardan mısınız?
Yorumlarda konuşalım.
Bu arada bu konuyu doğrudan veya dolaylı olarak konu edinen birçok film var. Passengers, 2001: A Space Odyssey, Forever Young.
Altered Carbon ve Futurama da da bu konuya yer verilmişti izleyenler hatırlayacaktır. Sizin de dizi veya film önerileriniz varsa paylaşabilirsiniz.
Ve her zaman olduğu gibi.
Tekrar görüşene dek.
İyi ki varsınız.
Sevgiler.
Kaynaklar:
https://science.howstuffworks.com/life/genetic/cryonics2.htm
https://www.cryonics.org/ci-landing/guide-to-cryonics-procedures/