İnternetin Sahibi Kim?

Tanıdınız mı bu sesi? Bu ne yahu diyenlere anlatayım. Bu ses birçoğumuz için her şeyi değiştiren ses. İnternet denen “yeni dünyaya” adım atmamızı sağlayan 56k bağlantı sesi. Telefondan bağlanır, mevcut birkaç tane web sitesine girer ve boş boş bakardık. Hiçbirimiz pek bir şey anlamıyorduk o zamanlar. İşin buralara geleceğini hiç tahmin etmemiştik. Ama yeni bir dünyaydı işte. Bir de telefon çaldığında internet kesilmese ve çok ama çok tuzlu telefon faturaları olmasaydı keşke. Ailelerimiz az çekmedi bizden J

Bu yepyeni dünyaya “İNTERNET” diyorlardı. Kimine göre bir adamın sahip olduğu bir bilgisayardı ve biz ona bağlanıyorduk, kimine göre bir şirket, kimine göre ise dünyadışı bir “ŞEYDİ” bu. ***Şu an dahi birçoğumuz bunun ne menem bir şey olduğundan habersiziz. Ne bu İnternet? Nerede? Nasıl çalışıyor? En önemlisi kim kardeşim bu İnternetin sahibi? Kim yönetiyor?

***İşte şimdi öğrenme vakti. Bu videoda tüm detayları ile internetin mucidi kim, nasıl çalışıyor, nereden geliyor ve nereye gidiyor sorularının cevabını öğreneceğiz…

***Ama başlamadan önce bir ricam olacak. Öncelikle hala abone olmadıysanız abone olarak bilim, teknoloji, eğitim, psikoloji vs. sevdalısı ve giderek büyüyen ailemize katılmak için abone olmayı ve videoları sonuna kadar izledikten sonra beğenip yorum yapmayı unutmayın. Yorumlarda sürekli “bu kanal nasıl büyüyecek, büyümesini istiyoruz” diyen çok değerli arkadaşlar… Ancak bu şekilde büyüyecek. Şimdiden çok ama çok teşekkürler!

Şimdi gelelim mevzuya.

Öncelikle bu İNTERNET DEVRİMİNİN kökeni 1969’a kadar dayanıyor. Zamanın ABD Savunma Bakanlığının ***ARPA yani Advanced Research Projects Agency (İleri Araştırma Projeleri Ajansı) isimli bir bölümü bulunuyordu. Bu birim ülke çapında önemli projelere finansman sağlıyordu ve o zamanlar üniversiteler arasında very aktarımının kolaylaştırılması için bilgisayarların birbirine bağlanması ***amacıyla geliştirilen bir projenin geliştirilmesine destek verdiler. Aslında ilk internet de diyebileceğimiz bu projeye ARPANET adını verdiler. Bu proje o kadar başarılı oldu ki gittikçe hızla büyüdü ve dünya çapında her gün daha fazla bilgisayar birbirine bağlandı. Bundan 20 yıl sonra 1989’da ise internetin bugün bildiğimiz haline ulaşması için en büyük adım atıldı. ***Ingiliz bilgisayar bilimcisi Sir Tim Berners-Lee. O dönemde CERN’de çalışan Tim Berners-Lee’den farklı sunucular arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanan sorunu çözmesi istendi. ***Uzun uğraşlar sonucunda ise HTML programlama dilini geliştirerek (Dünya Çapında Ağ – World Wide Web) www olarak tanımlanan internet üzerinden bilgi paylaşımını kolay hale getiren bilgi paylaşım sistemini kurdu. Yalnızca bununla kalmayıp web sayfalarının internetteki sitelere bağlanmasını sağlayan HTTP sistemini yarattı. Otomatik olarak web sayfalarının bulunup izlenmesini, bunlara ek olarak bilgiyi kolayca arayıp bulmaya yarayan yazılımlar geliştirdi.

Tim Berners-Lee bu fikrin aslında bütün dünyayı etkileyecek devrimsel bir yenilik olduğunu o gün tahmin etmiyordu. Ancak sonuçlar çok çarpıcı oldu. 1992 yılında internette yalnızca 50 web sayfası varken, dört yıl sonra bu sayı 40 milyonu aştı.

Bu işin en çarpıcı tarafı ise Tim Berners-Lee bu icadının patentini almadı. Ulaşabileceği zenginliği sadece ama sadece hayal edebiliriz… O yüzden dünyanın en önemli isimlerinden biridir. Ve o yüzden belki de başka bir videoda başka bir sayfa açmak gerekiyor kendisine. Teşekkürler Tim!

Konuya dönersek. 

2018 yılında yapılan araştırmaya göre şu an dünyada 4.2 milyar internet kullanıcısı mevcut. Yani dünya nüfusunun %55’i şu anda bağlantıya sahip.

Bunun büyük kısmı ise Asya kıtasında. Bundan sadece 3 yıl önce bu rakam 3 milyar civarındaydı. Yani büyüme hızı çok yüksek. Daha da fazla insanın yakın zamanda bağlantıya sahip olacağını düşünebiliriz.

Hatta birçok insan için internet bağlantısı hayati bir önem bile taşıyor. Birçok araştırmaya göre internet bağlantısını kaybeden insanlarda uyuşturucu yoksunluğuna benzer semptomlar ortaya çıkıyor. İnternetin sağladığı yeni iş imkanları ile geçimini bu yeni dünyadan sağlayanlar ise işin başka bir boyutu. O nedenle internete olan bağlılığımız artık çok doğal bir hale gelmeye başladı. Bundan kaçışımız da pek yok.

Peki. İnternet nedir? Önce isterseniz tanımını yapalım.

İnternet aslında somut şekilde işaret edebileceğimiz bir “şey” değil. Yüzbinlerce ağın birbirine bağlanması ile ortaya çıkan bir “olgu”dur internet. Tabi bu bağlantıları oluşturmak için inanılmaz bir yatırım ve teknolojiye ihtiyaç vardır. ***Bunlardan da birazdan bahsedeceğiz ama belki de bir benzetme ile açıklamak yerinde olacaktır. İnterneti, Tarıma benzetebiliriz.  Tarım nedir? Tarımın sahibi kimdir? Bu soruların yanıtını verebiliyorsanız, interneti de anlayabilirsiniz aslında…

Ancak internet için devasa bir altyapıya ihtiyaç vardır elbette. Ve işte bu altyapının sahibi olan insanlar, şirketler ve kurumlardan bahsedebiliriz.

İnternet dev bir sinir ağı gibidir aslında. Bu ağ içinde de bağlantı noktaları vardır. Bu bağlantı noktaları da bildiğimiz Server’lar yani Sunuculardır. İşte ulaştığımız tüm bilgiler bu sunuculardan fiber optik kablolar aracılığı ile dağıtılır.

Bu sunucular bazen inanılmaz boyutlarda sunucu çiftlikleri de olabilir. İşte bu çiftlikler bazı şirketlere aittir. ***Çünkü bu sunucu çiftliklerinin bazıları o kadar büyüktür ki, işletmesi için gerekli elektrik miktarı bazı ülkelerin elektrik tüketiminden daha fazladır.

***Forbes’a  göre bu sunucu çiftliklerinden en büyüğü Çin’de bulunan Range International Data Hub’dır. Yaklaşık 600.000 metre karelik bir alana yayılır bu çiftlik. Veri trafiğini bir düşünün.

İkincisi ise Nevada’da bulunan Switch SuperNAP isimli çiftliktir. Bunun da büyüklüğü yaklaşık 200.000 metre karedir. Switch’in müşterilerinden bazıları Fox, Intel, Ebay ve Boeing gibi şirketlerdir.

2016’daki bir araştırmaya göre ise Google’ın dünya çapında 3 milyon kadar sunucusu bulunmaktadır.

Yani anlayacağınız bu sunucu merkezleri internetin kontrol edildiği küçük karakollar gibi. Bunların kontrolünü elinde bulunduranlar aynı zamanda interneti de bir nevi kontrol eden isimler diyebiliriz. Ama tabi o kadar kolay da değil. İşin içinde daha birçok başka oyuncu var.

Misal İnternet Servis Sağlayıcıları. Türk Telekom, Superonline vs. gibi. Bu şirketler ise bu sunuculardan evlerimize kadar uzanan kabloların sahipleridir diyebiliriz. Ağın bizim için en önemli kısmının sahipleri…

Bu kablolar çok ama çok önemli. Denizlerin altından geçer, okyanusları aşar bu kablolar. Genelde de fiber optiktir bunlar. Fiber optikle normal kablo arasındaki fark ne peki? Fiber optikte veriler elektrik yerine ışık ile taşınır, o yüzden çok çok çok daha hızlıdır tahmin edersiniz. Peki niye her yerde fiber optik kablolar yok? Niye herkes Fiber İnternete erişemiyor? Cevap çok basit aslında. Çünkü çok pahalı. Bu kabloları döşemek ve yönetmek çok ama çok pahalı.

Buna rağmen dünyanın dört bir yanını, tüm kıtaları denizleri, okyanusları aşarak birbirine bağlayan devasa bir fiber optik kablo ağı var. Adı FLAG. ***Yani Fiber Optik Link Around The Globe… ***Bu kablo ağının toplam uzunluğu 28.000 km’den fazla ve Kuzey Amerika’dan başlayıp İngiltereye, Oradan Japonya’ya ve Hindistana uzanan bir ağ. Bu kablo ağının sahibi ise Reliance Communications isimli bir Hint şirketinin ortağı olan Global Cloud Xchange. ***Dünyanın çook büyük bir kısmının internete bağlanmasından ve bağlı kalmasından sorumlu olan şirket budur diyebiliriz aslında.

Yine burada İnternet Hizmet Sağlayıcılarına tekrar bir parantez açmak gerekirse, bizim evlerimize ulaşan kısmından onlar sorumlular. ***Ve aslında bizim bildiğimiz haliyle interneti kontrol eden onlar. Bununla ilgili Avrupa’da son zamanlarda ciddi tartışmalar dönüyor. Article 13’ü yani 13. Maddeyi duyanlar olmuştur. Avrupa birliğinin getirdiği yeni bir kanun. Özetle kullandığınız meme’ler ya da gifler dahi telif hakkı kapsamına alınacak bu maddeyle. #saveyourinternet hashtag’i ile ciddi bir itiraz var bu kanuna karşı. Neyse. İşte bu işlerin takibini de internet hizmeti sağlayıcılar üzerinden gerçekleştirecek bu kanunu uygulayanlar.

Neyse.

 Dediğimiz gibi. İnternetin belli bir sahibi olmasa da bu bahsettiğimiz çiftlikler, kablolar ve bunları kontrol eden şirketler olmadan internetimiz olmayacaktı.

Ama ve fakat. Bir grup insana göre interneti “yöneten” bir organizasyon mevcut.

ICANN yani The Internet Corporation for Assigned Names and Numbers isimli bir kurum. İnternet Tahsisli İsimler ve Sayılar Kurumu olarak çevrilebilir.

Bu kurum kar amacı gütmeyen bir kuruluş olarak hayata geçmiş ve şirketler üstü bir yapı olarak internetteki alan isimlerini ve internet trafiğini yönetmektedir. Mottosu da “One World, One Internet” yani “Tek Dünya, Tek İnternet”tir. Tam olarak internetin sahibi demek doğru olmasa da çok ama çok önemli bir iş yapar bu organizasyon.

Şöyle açıklayalım, internet üzerinden birine veya bir şirkete ulaşmak istiyorsanız o hedefe ait bir adresiniz olması gerekir. Yoksa bu okyanusta hiçbir şeyi bulamazsınız. Bunun için ise Alan Adı Sistemi yani DNS ve IP adresleri mevcuttur. İşte ICANN bu adresleri ve alan adlarını kontrol eden ve yöneten kurumdur. Bu trafiği yönetir. Yani ICANN olmasa hepimiz kaybolurduk, kimse kimseyi bulamazdı diyebiliriz.

Ama ICANN kendisi de şunu söylüyor:

“Hiçbir şahıs, kurum, kuruluş veya devlet interneti kontrol edemez”

Yani buraya kadar konuştuklarımıza bakarsak bir bina gibi düşünebiliriz interneti: bu binanın çalışması için gereken tüm teknolojilere sahibiz ve tüm farklı katların birbiri ile uyum içinde çalışması için gereken bir sistemimiz de var.

Elbette internetin sorunsuz çalışması için gerekli başka unsurlar da var.

Ama kendi açımızdan bakarsak internette istediğimiz gibi bilgi paylaşabiliyoruz, belki de hiç olmadığımız kadar özgür hale getirdi bizi internet ama yine de ne paylaştığımızı da denetleyen mekanizmalar da var…

Şirketler ve hükümetler de birlikte çalışmalar yapıyor interneti en iyi hale getirmek ve bilginin özgürce paylaşılmasını sağlamak için. Ama bu ortak çalışmalar her zaman sorunsuz ilerlemeyebiliyor.

***Bilgiye özgürce erişimin nasıl engellenebildiğini en ön sıralardan yaşayan insanlardanız bizler de…

Özellikle keşke Wikipedia’ya “BİZ DE SİZİ ÇOK ÖZLEDİK” demekten başka bir şey gelse elimizden…

Yine de İnternet hayatımızda bir devrim yarattı. Dünyayı kökünden değiştirdi…

Ve yine internetin sahibi kim sorusunun cevabına dönersek, ürettiğimiz bilgiler, içerikler, yaptığımız paylaşımlarla aslında hepimiz internette hisseye sahibiz.

Yani aslında İnternet biziz…

Kaynaklar:

https://computer.howstuffworks.com/internet/basics/who-owns-internet.htm

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.