İnsan Yalnızlıktan Kafayı Üşütür mü?

Yalnızlık çoğumuz için bir kaçış, sorunlardan uzaklaşma, kafa dinleme anlamına gelir. Rahatlarız, kendimiz oluruz, hayal gücümüz genişler… Ama bu videonun konusu bu tür yalnızlıklar değil.

Tam bir tecritten bahsedeğim. Toplumdan tamamen kopmaktan. Bilinçli veya bilinçsiz tüm uyarıcılardan, telefondan, internetten, doğadan, insandan kopmaktan, koparılmaktan.

Çok uzun süredir üzerinde sayısız araştırılma yapılmış bir konu bu. Hatta tarihte çoğu kez bir işkence aracı olarak da kullanıldı. Bu konuda insanlar üzerinde sayısız deneyler yapıldı ve sonuçlar gerçekten inanılmaz. İnsan beyninin nelere kadir olduğunu, kontrolü nasıl kaybettiğini, benliğinden uzaklaştığını, bambaşka bir insan olduğunu görmek için o insanı bir odaya kapatmanız yeterli…

Bunun en çarpıcı örneklerinden birini Irak’ta turist olarak bulunan Sarah Shourd, nişanlısı ve bir arkadaşı yaşadı. Yanlışlıkla İran sınırını aşan Amerikalı turistleri İran güvenlik güçleri casus oldukları gerekçesi ile tutukluyor ve yaklaşık 15 ay boyunca tek kişilik hücrelerde insanlarla neredeyse hiçbir temas kurmalarına izin verilmeden tutuluyorlar. Shourd 2011’de verdiği röportajda “en kötüsü yalnızlıktı” diyor. “Kimi zaman olmayan sesler duyuyor, orada olmayan insanlar görüyordum”.

Bunun gibi bir sürü örnek var ve birazdan çok çarpıcı örneklere bakacağız ama önce neden bahsettiğimize dair bir resim çizelim. Bilim adamları bizim bildiğimiz haliyle yalnızlığın, yani bilinçli olarak asosyal olmanın ve insanlarla minimum kontak kurmanın bile zararlı olduğunu söylüyor. Araştırmalara göre yalnızlığı seçen insanların diğer insanlara göre tansiyonu daha yüksek oluyor, enfeksiyonlara daha açık hale geliyor ve Alzheimer hastalığına yakalanma riskleri de çok daha fazla oluyor. Ayrıca bu insanların günlük düzenleri de bozuk oluyor. Uyku düzeni bozukluğu, dikkat dağınıklığı, mantıklı karar almada güçlük gibi bir sürü durum bu insanları etkiliyor.

Bu tür bir yalnızlık dahi bu kadar zararlı ise tamamen bir tecrit halinde neler yaşanabileceğini düşünün. 1993’te NASA çok uzun uzay görevlerinde astronotların psikolojik olarak neler yaşadığını görmek için sosyolog Maurizio Montalbini ile birlikte bir çalışma yapıyor. Montalbini İtalya’nın Pesaro şehri yakınındaki bir mağarada 366 gün geçiriyor. Geçirdiği süre boyunca yanında kendisine zamanı anlayabileceği hiçbir saat, takvim vs. bulunmuyor. 366 günün sonunda çıktığında kendisi içeride sadece 219 gün kaldığını sanıyor. Günlük yaşantısı da bu süreçte çok dengesiz hale geliyor. Biz günü 24 saat olarak yaşarken Montalbini zaman kavramının tamamen sapması ile günü 48 saat olarak yaşıyor. 36 saat uyanık kalıp 12 saat uyuyor. Bu biyolojimiz için de bize bir şeyler söylüyor olabilir ama bizim konumuzdan bakarsak eğer yalnızlık zaman algımızı da mahvediyor. İnsan tamamen izole olduğunda zamanın çok daha yavaş geçtiğini düşünüyor.

Bunun yanında başta da söylediğimiz gibi en kötüsü tecrit bir işkence unsuru olarak da kullanıldı. 1950’ler ve 1960’larda Çin, Kore savaşı sırasında esir düşen Amerkian askerlerine “tecrit” işkencesi uygulayarak “beyinlerini yıkıyor”. ABD ve Kanada da hem etkilerini görmek hem de kendileri de belki bu işkence yöntemini “denemek” amacıyla bu konuda yapılacak araştırmalara bir fon ayırıyor.

Bu finansman ile Montreal McGill Üniversitesinde Donald Hebb isimli bir psikolog tarafından bir deney gerçekleştiriliyor. Araştırmada katılımcılar ücret karşılığında ses izolasyonlu küçük odalara kapatılıyor. Her türlü insan temasından da elbette mahrum bırakılıyor. Bunun yanında tüm duyusal veya algısal uyarıcılardan da uzak tutuluyorlar. Yani hiçbir şey duymuyor veya hissetmiyorlar. Bazı katılımcılar sadece birkaç saat içinde çıkmak istiyorlar. Kendi kendilerine konuşmaya, şiir okumaya ve şarkı söylemeye başlıyorlar. Daha sonra birçoğu büyük endişe hali yaşamaya başlıyorlar. Ama en çarpıcı sonuçlar yine halüsinasyonlar oluyor. Odanın içinde sincap görenler, havada uçuşan gözlük görenler, köpek, bebek vs. görenler oluyor. Müzik kutusu duyduğunu iddia edenler oluyor. Hatta birisi kapı koluna dokunduğunda kendisini elektrik çarptığını iddia ediyor.

Araştırmacılar deneyi uzun süre devam ettirmek istiyorlardı ama çok azı 2 günden fazla kalabildiler.

En ilgin deneylerden bir başkası da BBC işbirliğinde Ian Robbins tarafından 2008’de yapılan deneydi. Altı gönüllü eskiden nükleer savaş sığınağı olarak inşa edilen sığınaklarda 48 saat boyunca ses ve ışıktan uzak tutuluyor. Sonuçlar yine benzerlik gösteriyor. Anksiyete, panik ataklar, paranoya ve algıda ciddi bozulmalar. İstiridya kabuklarından yığınlar görenler, yılan, zebra görenler oluyor. Odanın havalandığını hissettiğini söyleyen de oluyor.

Peki zihin neden böyle oyunlar oynuyor bize? Günlük hayatımızda bize rahatsız edici olarak gelen sesler, görüntüler olmadığında neden kontrolümüzü kaybediyoruz? Bilişsel psikologlara göre beynimizin ses, görüntü ve çevresel uyarıcıları yorumlayan kısmı  tüm bu bilgilerden mahrum bırakıldığında dahi çalışmaya devam ediyor ama elinde anlık bir veri olmadığında uydurmaya başlıyor. Ya da aldığı çok kısıtlı bilgilerden gerçek olmayan bir gerçeklik inşa ediyor. Ayrıca bir önceki dil ve evrim videomdan da hatırlayacağınız üzere insan sosyal olduğu için insan olabiliyor. Yani dili nasıl işbirliği sayesinde geliştirdiysek duyguları da bu sayede geliştiriyoruz. Yazılı olmayan ama toplumu düzenleyen “ahlaki ve sosyal kurallar” sayesinde. Neyin doğru ya da yanlış olduğunu bize hatırlatan çevremiz sayesinde. Tüm bunlardan uzak olduğumuzda ise ne yapacağımızı şaşırıyoruz…

Diğer bir taraftan deneylerde ya da yaşanmış örneklerde herkeste farklı etkiyi yaratmasının ya da bazılarının saatler içerisinde kontrolü kaybetmesine neden olurken bazılarının günlerce dayanabilmesinin nedeni ne? Mesela Saddam Hüseyin zamanında Irakta nükleer programdan sorumlu Hussain Al-Shahristani bu konudaki en ilginç örneklerden biri. Saddam Hüseyin’in atom bombası geliştirilmesi talebini ahlaki olarak yanlış bulduğu için Bağdat’taki Abu Gharib hapishanesinde işkence ediliyor ve tam bir tecritle cezalandırılıyor. Bu şekilde nerdeyse 10 yıl hapiste halan Al-Shahristani bu sürede sürekli kafasında matematik problemleri yaratıp bunlara çözüm bularak akıl sağlığını korumayı başarıyor. Kendisi şu anda Irak enerji bakanı yardımcılığı görevini yapıyor. Edith Bone ise başka bir örnek. Bir çevirmen olan Bone Macaristan komünist yönetimi tarafından ikinci dünya savaşı sırasında hapse atılıyor ve ekmek kırıntılarından abaküs yaparak konuştuğu 6 yabancı dilde bildiği kelimeleri sayarak kontrolünü kaybetmiyor.

En tanınmış örneklerden biri de ABD senatörü John McCain. Eski bir asker olan McCain Vietnam savaşında 5.5 yıl hapiste kalıyor ve yapılan sorgularda hiçbir şekilde işbirliği yapmıyor. Bunun kendisini güçlendirdiğini söylüyor. Ama burada ordu mensuplarının bu konuda hem daha hazırlıklı hem de daha dayanıklı olduğunu söylemek lazım. Sonuçta aldıkları eğitim ile birlikte silah arkadaşlarının kendisini kurtarmak için eldinden geleni yaptığına inancı daha yüksek oluyor.

Bana kalırsa en ilginç örneklerden biri 1968’de yapılan Sunday Times Golden Globe yat yarışında yaşanıyor. Bu yarışta yarışmacılar tek başına bir yelkenli ile dünyanın çevresinde bir tur atması gerekiyor. Kazanan ise 313 gün sonunda yarışa başlayan dokuz kişiden tek bitiren kişi olan Robert Knox-Johnston oluyor. Ama yarışta iki yarışmacının hikayesi çok ilginç. Bunlardan biriBernard Moitessier. Moitessier bu yalnızlıktan o kadar zevk alıyor ki bir süre sonra yarışı bırakıp boş boş dolaşmaya başlıyor.Dünyanın etrafında ikinci turuna devam ederken Tahiti’de karaya çıkıyor ve hayatına burada devam ediyor. Kendisine sorulduğunda “kendimi bulduğum inanılmaz bir tecrübeydi, çok mutluyum” cevabını veriyor.

İkincisi ise Donald Crowhurst. Crowhurst’ün hikayesi malesef mutlu sonla bitmiyor. En baştan sorunlar yaşayan Crowhurst bir süre sonra rotadan saparak amaçsızca yol alıyor. Gittikçe depresyona ve yalnızlığa yenilerek kabinine çekiliyor ve 25.000 kelimelik bir felsefik eser kaleme aldıktan sonra kendini okyanusun derinliklerine bırakıyor… Malesef cesedi bir daha bulunamıyor.

Her biri bir araştırma konusu olabilecek bu hikayelerden çıkarabileceğimiz bir sonuç var aslında. Tecrit bir insana yapılabilecek en büyük işkencelerden biri. Hayal gücümüz ise tüm duvarları yıkabilecek güce sahip.

Bu konu ile ilgili okuduğum kaynakları ve videonun metnini bebarbilim.home.blog adresinde bulabilirsiniz.

Her zaman olduğu gibi. Haftaya Cuma yine aynı saatte burada buluşmak üzere.

Hoşçakalın.

Kaynaklar

http://www.bbc.com/future/story/20140514-how-extreme-isolation-warps-minds

https://io9.gizmodo.com/an-experiment-that-tested-a-mans-tolerance-for-isolati-1503280842

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.