Featured Video Play Icon

GAMA IŞINI PATLAMALARI

Hep söylediğim gibi. Birçok kez bilginin kendisinden çok o bilginin hikayesi çok daha ilginçtir. O bilgiyi daha anlamlı, daha akılda kalıcı kılar.

Bugün bahsedeceğimiz “gama ışını patlamalarında” da aynı durum söz konusu. Bu hikayede olayın kendisinin inanılmaz olmasının yanında hikayesi de bir o kadar ilginç.

Hikayemizin başlangıcı Soğuk Savaşa kadar gidiyor.

Bu bir miktar paranoyaya kadar giden bu soğuk savaş döneminde insanlık evrende gerçekleşen en şiddetli olayı keşfetmişti.

Ancak ironik bir şekilde insanın gözü ile göremediği bu inanılmaz yıkıcı olayı, gama ışını patlamalarını keşif hikayesi ile birlikte inceleyelim.

İkinci dünya savaşından sonra öncesinde ortak bir düşmana karşı savaşan Amerika ve Sovyetlerin yolları ayrılmış ve yeni ve soğuk bir gerilim dönemi başlamıştı. Amerika ve Sovyetler birbirilerinin düşmanı olmuş, ikisi de diğerinin çöküşünü görme yemini etmişti. İkisinin de nükleer silahları vardı ve o nedenle birisinin çöküşü kaçınılmazdı diyebiliriz. Herkes de bu inanılmaz gerilimin farkında ve büyük bir korku içindeydi.

İki taraf da her fırsatta en güçlü bombalarını test ediyor, biri diğerinden daha güçlü bir bombayla altta kalmıyordu. Aynı zamanda iki taraf da birbirini takip etmek amacı ile casus uydularına yaptığı yatırım ile uzay araştırmalarında da uzmanlaşıyordu. Tabi akıllarında da yörüngeye oturtulacak ve düşmana dakikalar içinde atom bombası atılmasını sağlayacak platformlar vardı. Saatler sürecek balistik füzelerle uğraşmaktan çok daha iyi bir fikirdi bu.

Bu elbette korkunç bir fikirdi ve en nihayetinde Uzayda Nükleer Testlerin Yasaklanması Anlaşmasının imzalanmasına kadar gidecekti. Bunu imzalayanlar arasında Sovyetler ve Amerika da vardı. Ama yine elbette hiçkimse birbirine güvenmiyordu.

ABD Sovyetlerin mesela ayın karanlık yüzünde, kimse görmeden nükleer testler yapabileceğinden korkuyordu. Bunu takip edebilmek için ABD bu tip olaylardan kaynaklanacak yüksek enerjili sinyalleri algılayabilecek, Vela isimli uydular fırlatmıştı.

Bu uydulardan gelen verileri incelemek için de Roy Olsen ve Ray Klebesadel isimli iki bilim insanı görevlendirilmiş, bu iki uzman sürekli gelen veriler arasında bir nükleer silahı andırabilecek sinyalleri aramaya koyulmuşlardı.

Fakat bir nükleer testi andıran sinyaller sürekli yanlış alarm olarak sonuçlanıyordu.

Ve fakat sonunda, 1969’da turnayı gözünden vurmuşlardı. Tüm uydular 2 Temmuz 1967’de bir gama ışını sinyali almışlardı.

Ama bir sorun vardı. Bu gama ışınına her ne neden olduysa hiç de nükleer bir patlamaya benzemiyordu.

Bir nükleer patlama sonucunda oluşan gama ışıması miktarı ve bu ışımanın kaybolduğu süre çok belirgindir. 2 Temmuzdaki olay ise bambaşkaydı.

Önce bir saniyeden de kısa süren çok güçlü bir ilk parlama ve ardından birkaç saniye süren daha uzun ve zayıf bir parlama söz konusuydu.

Güneş parlamalarına baktıklarında da o sıralarda güneşte buna neden olabilecek herhangi bir aktivite bulamadılar.

Gerçekten ilginçti. Bu garip sinyalle daha önce hiç karşılaşmamışlardı.

Zaman geçtikçe bu gizemli gama ışınlarından daha fazlası keşfedildi. Analiz teknikleri de daha da geliştikçe bunların kaynağının dünya ya da dünya yörüngesi olmadığı anlaşıldı.

Bunlar her ne ise bunlar uzayın derinliklerinden, çok çok uzaklardan geliyordu. Ve bu çok heyecan vericiydi.

1973 yılında Olsen ve arkadaşı bu çalışmalarını sonuçları ile birlikte yayımladılar. Astronomların da hemen tüm ilgisini çekmeyi başardılar haliyle. Bu gama ışını patlamalarına neden olan neydi? Zira bunları oluşturmak öyle kolay değil. Çok çok şiddetli bir şeylerin yaşanmış olması gerekiyor. Yıldızların patlaması veya devasa güneş patlamaları gibi olaylardan bahsediyoruz. Ama hiçbiri bunları açıklamıyordu.

Daha da kötüsü çok çok kısa sürüyorlardı ve optik teleskoplarla yakalanmaları mümkün değildi.

-Bu olaydan birkaç ay sonra gama ışını teleskopları gökyüzüne çevrilmiş ancak o zamanın imkanları ile çok da şansları yoktu. Çok hassas çalışmıyorlardı. Yani gökyüzündeki binlerce yıldız, galaksi ve benzeri cisimler olası adaylardı.

Şuna benziyordu bu. Biri anahtarını kaybettiğini söylüyor ve sizden yardım istiyor. Siz de “nerede kaybettin” dediğinizde “İstanbul” diyor.

Zaman geçtikçe uzayın neredeyse rasgele her yerinden gelmeye başlayınca artık ne olası bir teori olan nötron yıldızına çarpan meteorlar, ne de başka olaylar testi geçememiş, sonraki 10larca yıl bu gizemi açıklamaya çalışmakla geçmişti.

Tek bir umut kalmıştı artık. Daha hızlı tepki süresi. Bu patlamaların etkisi kaybolmadan hemen yakalamak.

Ve teknoloji sayesinde, 1997 yılında bu umut ışığı belirdi.

Bu patlamaları hemen yakalayıp yönünü de belirlemek için tasarlanan Hollanda ve İtalya ortak yapımı Beppo-Sax uydusu bir yıl önce fırlatılmıştı. İşte 1997 yılında ilk ışınları yakalamış ve gökyüzünde gayet kısıtlı bir alanda da yönünü belirlemişti.

Birkaç saat içinde de yeryüzündeki teleskoplar konumunu belirlemiş, bir gama ışını patlamasının kaybolmaya yüz tutmuş parlamasını yakalamıştı.

Astronomların ağzı açık kalmıştı. Bu patlama tam olarak belli belirsiz bir galaksinin tepesinde duruyordu.

Başka bir patlama da aynı şekilde. Bir galaksinin tepesinde.

Mesafeyi hesapladıklarında ise daha da şok olmuşlardı. Bu inanılmaz güçlü patlamanın kaynağı 6 milyar ışık yılı uzaklıktaydı.

Gizem çözülmüştü.

Ama tabi bu çok daha büyük bir gizemi ortaya çıkarmıştı. Çok daha büyük bir sorun.

Bu kadar uzakta bu kadar şiddetli ne olmuştu? Neye şahit olmuştuk biz?

Dünyanın yakınında olsa her şeyi yok edebilecek kadar güçlü olan bu patlama neydi?

Saf, katıksız güç arıyorsak elbette ilk nereye bakarız? Kara deliklere. Bir yıldızın patlaması sonucu oluşan gizemli olgulara. Ama cevap bu değil. Garip gelebilir ama. Bir süpernova bile bu gama ışını patlamalarına neden olabilecek kadar güçlü değil.

Bir düşünün. O zaman evrende bundan daha güçlü bir şey olamaz diye düşünüyorlardı. Haksız da değillerdi.  Devasa, güneşimizden 10larca kat kütleli bir yıldız inanılmaz bir şiddetle patlıyor. Daha ne olabilir ki? Yok. Yetmiyordu işte.

—Ama belki de yanlış bakıyorlardı. Olamaz mı? Olabilir.

Evet genel açıdan baktığımızda belki bir süpernova bu kadar güçlü olmayabilir. Ama bir süpernovanın tüm enerjisi belirli bir yön ve yerde toplanırsa ne olur?

Zira bir süpernovada enerji dört bir yana yayılır. Bir küre gibi. Ama eğer bu yayılma tek bir yönde ya da en azından iki yönde olsaydı, tek bir yöne odaklanmış, birikmiş müthiş bir enerjiden bahsedebiliriz bu durumda.

Evet. Bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyordu. Çünkü artık biliyoruz ki gama ışını patlamalarına neden olan tam olarak buydu.

Çok büyük kütleli bir yıldızın çekirdeği çöktüğünde ve bir karadelik oluşturduğunda çekirdeğin dışında kalan malzeme de bir toplanma diski oluşturur. Bu malzemeden ve kara delikten kaynaklanan manyetik alan da dönerek çok hızlı hareket eden diskten yukarı ve aşağı yönde çok güçlü bir şekilde yayılır. Detaylarını hala tam olarak bilemesek de bunun sonucunda kara delikten yukarı ve aşağı yönde bir madde ve enerji huzmesi oluşur.

Bu tek yönlü enerji ve madde patlamalarının enerjisi de gerçekten akıllara zarar. Süpernovanın kendisi kadar enerji barındırıyor bunlar.

Kara deliğin ışık hızında hareket eden çığlığı gibi.

Önüne ne gelirse yıkıp geçen, yıldızları delip geçen bir hareket.

Ve o kadar parlaklar ki milyarlarca ışık yılı uzaklıktan rahatlıkla fark ediliyorlar.

Tabi bazen bu bildiğimiz süpernovalar da olmuyor. O kadar kütleli bir yıldız söz konusu oluyor ki bazen gördüğümüz bir hipernova olabiliyor.

Bazen hatta bu patlamaları görmek için çok da gelişmiş ekipmanlara da ihtiyacınız olmayabiliyor.

2008 yılında dünyadan 7.5 milyar ışık yılı uzaklıkta gerçekleşen bir gama ışını patlaması o kadar parlaktı ki eğer kazara o yöne doğru bakmış olsaydınız büyük ihtimalle çıplak gözle bile görebilirdiniz.

Ama asıl soru şu. Milyarlarca ışık yılı uzaklıktan çıplak gözle bile görülebilecek kadar büyük bir olay eğer dünyamızın yakınlarında olsaydı ne olurdu?

Kısa cevap. Hiç iyi olmazdı. — Çok kısa bir sürede evrende hiç var olmamış gibi olurduk. Tozlarımız uzay boşluğunda süzülürdü.

Neyse ki bu ışınlara neden olabilecek herhangi bir cisim tehlike sınırları içinde henüz keşfedilmiş değil.

Ama her ne olursa olsun gama ışını patlamaları doğanın en inanılmaz olaylarından biri. Evrende görebileceğiniz en şiddetli ve enerjili patlamalar. Başta bahsettiğimiz keşfine götüren olaylardan kendisi ile ilgili gizemlere kadar öğrenmesi harika bir olay.

Ama galiba gama ışını patlamaları ile ilgili en harika olay şu:

Bugün artık neredeyse her gün bir tane gördüğümüz bu patlamaları her gördüğümüzde biliyoruz ki orada bir yerde bir “kara delik” doğuyor.

Gama ışını patlamaları, kara deliklerin doğum çığlıklarıdır…

Ve her zaman olduğu gibi. Tekrar görüşene dek. İyi ki varsınız. Sevgiler…

Kaynaklar:

https://www.space.com/gamma-ray-burst.html

https://www.eso.org/public/science/grb/

https://www.livescience.com/empty-sky-gamma-ray-burst-supernova-emissions

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.