Size burcunuzun özelliklerini okuyorum. Hangi burç olduğunu söylemeyeceğim ama. Tahmin edin bakalım.
Çok mağrur, kendine güvenen, cesur ve iyi niyetlisiniz. Dürüstlük sizin için her şeyden önemlidir. Karşı tarafın yalan söylediğini anladığınız an ondan soğur ve uzaklaşırsınız. Cömertsiniz. Ama bir o kadar da savurgan. O yüzden para biriktirmek sizin için çok zordur.
Sevdiklerinize çok düşkün, sevgi dolusunuz ve sevdikleriniz için yapamayacağınız bir şey yok.
Peki. Bu kadar yeter.
Hangi burcun özellikleri bu?
Neyse. Uzatmayayım. Bunlar herhangi bir burcun özellikleri değil. Ben uydurdum. Ama bazılarınız için tanıdık gelmiştir, ben buyum demiş olabilirsiniz. Suç sizde de değil. İstisnasız farklı şekillerde de olsa yaşıyoruz bunu. Kimi zaman burç olabilir. Kimi zaman fallar.
Ama dedim ya. Suçlusu siz değilsiniz. Suçlusu “Barnum Etkisi” adı verilen bir tür psikolojik olgu. Ve bu etkiyi anlamak hayatınızı ciddi ölçüde değiştirebilir. Gelin anlamaya çalışalım.
Burçlar özelinde baktığımızda elbette burçları takip eden herkes hayatını buna göre yönlendirmese de belirli bir kesim için tüm hayatlarını ve kararlarını yönlendirebilen bir olgu var karşımızda. Yani doğum tarihinin, gezegenler veya yıldızların belirli günlerde bazı şekillerde dizilmesinin kendisinin iş yerinde terfi alıp almayacağını veya karşısına çıkan kişinin doğru insan olup olmadığını belirlediğine inananlar oldukça fazla.
Ancak bilimsel gözlükleri taktığımızda bu insanların “Barnum Etkisi” altında olduğunu söylemek zorundayız.
En baştan alırsak, dünyada şu anda neredeyse 8 milyar insan yaşıyor. Tabi tam olarak doğru bir rakam vermeyecek ama yaklaşık olarak bu sayıyı mevcut burçların sayısına, yani 12’ye böldüğümüzde sizin günlük falınızın yaklaşık 650 milyon farklı insana da uyduğunu düşünmemiz gerekiyor.
Kaldı ki söz konusu burç yorumlarını hangi yaşta okuduğunuzu da hesaba kattığımızda işin içinden çıkılamayacak bir aşırı genelleme karşımıza çıkıyor.
Fakat kimi zaman o kadar bize uygun geliyor, o kadar bizi anlatıyor ki, bu nasıl oluyor?
İlk olarak. En önemli neden “insan” olmamız. Ve insan hayatının her anında bir “açıklamaya” ihtiyaç duyar. Bunun burçlarla veya fallarla ilişkisi yok. Bir açıklama, bizi onaylayacak bir dış sese ihtiyaç duyarız. Bunu ararız sürekli.
Barnum Etkisi de burada devreye giriyor.
En basit haliyle insanın burç özellikleri gibi genel tanımların özellikle kendisi için yazıldığına inanması olarak açıklayabiliriz. Aslında bu tanımların bahsettiğimiz gibi yüzmilyonlarca kişiyi kapsaması söz konusu. İsminin hikayesi de ilginç. PT Barnum isimli bir showman, sirk ve illüzyon ustasından geliyor. Gösterilerinde herkesin ağzını açık bırakan Showlar yapıyor ve her kesimden insanın ilgisini çekebiliyordu. Özellikle her gösterisinde “Herkese uygun bir gösterimiz var” gibi bir söylem kullanması nedeniyle bu etkiye kendisinin adı verilmiştir.
Bu etkinin psikoloji sahnesinde ilk araştırması ise 1947 yılında psikolog Ross Stagner’ın yaptığı çalışma olmuştur. Farklı şirketlerden çalışanlara yazılı bir test yapıyor. Bu kişiler cevaplarını sunduktan sonra Stagner her birine kendilerini anlatan bir kişilik tanımı ortaya çıkardığını söylüyor ve bu tanımları kendilerine veriyor. Fakat sadece bir tane tanım yazmış ve herkese aynısını dağıtmıştı. Katılımcıların yarısından fazlası ise bu tanımları “çok doğru, tam olarak beni anlatıyor” şeklinde ifade etmişti. Ve neredeyse hiçkimse “tamamen yanlış” cevabını vermemişti.
Başka bir çalışmada da psikolog Bertram Forer bu etkiyi çalışmış ve çalışması çok popüler olduğu için bu etkiye ayrıca Forer Etkisi de denmiştir. Forer 1948 yılında benzer bir şekilde bu sefer 39 psikoloji öğrencisinden oluşan bir gruba yazılı bir test yapıyor. Bu test sonucunda kendilerine özel kişilik tanımı ortaya çıkaracağını söylüyor.
Bir hafta sonra her bir öğrenciye sonuçlar iletiliyor. Tüm öğrenciler elbette bu tanımların kendilerine özel olduğunu düşünüyor. Fakat Forer tüm öğrencilere aslında şu aynı açıklamayı göndermişti:
“İnsanların seni sevmesini ve sana hayranlık duymasını istiyorsun. Kimi zaman kendini eleştiren bir insansın. İçinde henüz kullanamadığın çok büyük bir potansiyel var. Bazı zayıflıkların olsa da güçlü yönlerinle bu zayıflıklarını telafi etmeyi çok iyi biliyorsun.
Dışarıdan disiplinli ve güçlü görünsen de içinde kimseye göstermediğin endişelerin var. Bazen doğru kararı verip vermediğine ya da doğru olanı yapıp yapmadığına dair çok ciddi şüphelerin oluyor.
Hayatında değişiklik istiyorsun ve engeller çıktığında da çok mutsuz oluyorsun. Çok bağımsız düşünebilen birisin ve yeterli kanıt olmadan başkalarının fikirlerini kabul etmen çok zor.
Kendini başkalarına anlatırken bir sınır olması gerektiğini, her anlamda başkalarına çok açık olunmaması gerektiğini düşünüyorsun. Kimi zaman çok dışa dönük olabiliyorsun fakat bazen içe dönük olmanın da faydalı olduğuna inanıyorsun. Bazı hayallerin çok uç ve imkansız gibi görünen hayaller. Diğer taraftan hayattaki en büyük hedeflerinden biri her anlamda güvende hissetmek.”
Şimdi. Bu açıklamaları okuyan öğrencilerden de kendilerine ne kadar uyduğuna dair bir değerlendirme yapmaları isteniyor. 1 ila 5 arasında değerlendirme yapan öğrencilerin sonuçları ise çok çarpıcı.
Bu açıklamanın kendilerine uyduğunu söyleyen öğrencilerin puan ortalaması 4.3’tü. Çok yüksek oranda “bana tamamen uyuyor, beni anlatıyor” diye düşünmüşlerdi. Kendilerine yazılmamış olmasına rağmen.
Bu çalışmada ortaya çıkan başka bir etki de “Polyannacılık”tı. Tanımlar ne kadar pozitifse “uygunluk” oranı o kadar yüksek çıkıyor, negatif tanımlar genellikle daha düşük bir oranda kabul ediliyordu.
Peki asıl soru “neden”? Bu etkiyi, Barnum etkisini neden yaşıyoruz?
Daha önce de defalarca söylediğim gibi “beyin” bağıntıları görme, bağlantı kurma konusunda harika bir makine. Günlük yaşamınızda siz farkında olmadan beyniniz birçok olayı, kişiyi birbirine bağlıyor ve bir sonuç çıkarıyor. Bu nedenle misal doğum tarihinize ve saatinize göre size hitap ettiğini söyleyen bir ifade ile karşılaştığınızda beyniniz bu tanımı kelime kelime inceleyerek günlük hayatınızla, yaşantınızla karşılaştırarak bağlantıları bulmaya çalışır ve bu konuda da çok iyidir. Size uyan kısımları bulur, kabul eder ve uymayanları ise tamamen görmezden gelerek yok sayarsınız.
Yine daha önce konuştuğumuz “doğrulama yanılgısı” nedeniyle de kendi inanışınızı, düşüncenizi de desteklemeye çalışırsınız. Burada egonuzu tatmin etmek de söz konusu olabilir, garip ama öz saygınızı yaralayacak bir neden de arıyor olabilirsiniz. Yahut kendinizi kurban olarak gösterecek ve sizi doğrulayacak ve haklı çıkaracak nedenler de.
Bunu, yani bu karar verme sürecini de 3 faktör etkiler:
Bu faktörlerden birincisi tanımın ne kadar kişiselleştirildiğidir.
Yani sizi anlattığını iddia eden tanım ne kadar kişiselleştirilirse, inanma olasılığınız o kadar artar. Sadece kadınları veya erkekleri hedef aldığınızda işi yarılarsınız mesela. Ardından bunu 12 burca böldüğünüzde daha da kişiselleştirmiş olursunuz. Mesela 3 tane burç olsaydı muhtemelen bu konu bu kadar konuşulmazdı. Üstüne fal gibi sadece size özel olduğunu iddia eden bir durumda beyniniz “inanmak” ve bağlantıları bulmak için hazır ve nazır hale gelir.
İkinci faktör de “yetki” seviyesi.
Size sizinle ilgili bilgiler verdiğini iddia eden kişi statü olarak ne kadar yüksekteyse inanma eğiliminiz de o kadar artar.
Ve tabi ki bahsedilen karakter özelliklerinin ne kadar negatif ne kadar pozitif olduğu da çok önemli. Genellikle göstermelik negatif özelliklerin yer aldığı bol pozitif tanımları kabul etmeye daha eğilimli oluyoruz. Egonuzun ne kadar okşandığı burada çok önemli bir etken.
Bu arada hep burçlardan ve fallardan örnekler verdik ama elbette bu konu çok daha geniş çerçevede hayatımızda.
Astroloji, tarot kartları veya benzeri şekilde geleceğinizi gördüğünü ve geçmişinizi okuyabildiğini iddia eden tüm olgular en yaygın örnekleri elbette. Bunların uzmanları olduğunu iddia eden kişilere dikkat ederseniz sürekli ama sürekli tahminler yürütürler ve bu tahminler doğru olduğu kadar yığınla yanlış tahminle doludur. Fakat bahsettiğim gibi biz geriye dönüp baktığımızda doğru olanları hatırlıyor ve “vay be, falcı bunun olacağını söylemişti” diyoruz.
Bununla birlikte Facebook’ta veya Onedio gibi sitelerde de karşılaştığımız kişilik testleri de çok güzel bir örnektir. Hangi ünlüye benziyorsun? Hangi içecek sizi yansıtıyor? tarzı testlerin sonuçları ne kadar size uygun gibi görünürse duvarınızda paylaşma ihtimaliniz de o kadar artıyor haliyle.
Bir de psikolojide de oldukça tartışılan ve şirketlerin hala kullandığı kişilik testleri var. Myers Briggs gibi oldukça iyi analiz edilmiş ve üzerine çalışılmış testler olsa da en nihayetinde bu testlerin de bu açıdan güvenilirliği çok tartışmalıdır.
Diğer örnekler arasında da mesela film veya şarkı önerilerini verebiliriz. Aslında tamamen teknik analize dayalı önerilerin size özel olduğunu, şirketin sizi tanıdığı illüzyonunu yarattığını söyleyebiliriz.
Reklamlarda da olduğu gibi. Yani Google ve benzeri büyük şirketler aslında çok gelişmiş astrologlar da diyebiliriz. Belki de daha başarılıları. Sizi çok daha iyi tanıdıkları su götürmez bir gerçek zira.
Peki. Son olarak. Bununla nasıl başa çıkarız?
Aslında çok da zor değil. Belirli becerileri geliştirdiğiniz zaman zaten kendiliğinden çok zayıflayacak bir etkiden bahsediyoruz.
İlk olarak hiç tanımadığınız bir kaynaktan sizinle ilgili olduğunu, size uyduğunu iddia eden bir bilgiye ilk anda şüpheyle yaklaşmak gerekiyor. Bunu aslında gördüğümüz, duyduğumuz her şeye dozunda şüphecilikle yaklaşmak diye de genelleyebiliriz. Yani bir paragrafa sığacak kadar yüzeysel bir insan olmadığınızı, rasgele bir insanın veya üçüncü sınıf sitelerin sizi tanıyamayacağını kabul etmeniz gerekir.
İkincisi bu bilgileri okumak, inanmak elbette size kalmış ancak bu bilgilere, Facebook testlerine dayanarak çok önemli kararlar almamaya çalışın. Testte bir gezgin olduğunuzu söylüyorsa maaşlı işinizi bırakıp hiçbir birikiminiz olmadan yola koyulmayın. Koyulacaksanız da bunu kendi şartlarınızı değerlendirerek, iyi planlayarak yapın.
Ve tabi ki sizi sizden daha iyi kimsenin tanıyamayacağını, özellikle geleceğinizi kimsenin tahmin edemeyeceğini unutmayın.
Ne kadar konuşsak da Barnum Etkisine hepimiz zaman zaman kurban olabiliyoruz. Bunda sorun da yok. Fallar, burçlar, testler bizi kimi zaman mutlu edebilir, motivasyon olabilir. Okumakta, konuşmakta, paylaşmakta asla sıkıntı yok. Fakat kozmik skalada jüpiter’in, satürn’ün, mars’ın veya tüm evrenin hareketlerini sizin için düzenlediğine veya bu düzenin sizi doğrudan etkilediğini düşünüyor ve bunun üstüne tüm hayatınızı buna göre şekillendiriyor ve geri dönülmez kararlar alıyorsanız bir kere daha düşünmenizde fayda var.
Astroloji bilimin, kozmolojinin bu kadar gelişmiş olmadığı zamanlarda çok daha popüler olmasına rağmen bilim geliştikçe, evreni anlamlandırdıkça popülaritesinin de gittikçe azaldığını görüyoruz.
Tabi yarın bir gün bilim bize gezegenlerin diziliminin sevgilimizle kavgamızı etkilediğini kanıtlarsa o zaman tekrar konuşuruz.
O zamana kadar.
Her zaman olduğu gibi.
Tekrar görüşene dek.
İyi ki varsınız.
Sevgiler.
Kaynaklar:
http://psych.fullerton.edu/mbirnbaum/psych101/barnum_demo.htm
https://thedecisionlab.com/biases/barnum-effect/
https://www.abtasty.com/blog/barnum-effect/
https://michaelgearon.medium.com/cognitive-biases-the-barnum-effect-b051e7b8e029