Thanos Haklı Mı?

Avengers: Endgame’i  izlemeyen yoktur herhalde? İzlemediyseniz de sorun değil. Spoiler filan yok bu videoda. Çünkü ben çok başka bir şeyden bahsedeceğim. Bebar Bilim’in de işi bu zaten biliyorsunuz…

Neyse…

Kötü karakterimiz Thanos’un amacını biliyorsunuz. 6 tane taşı toplayıp dünyadaki nüfusun yarısını yok etmek istiyor. Bu arada sadece insanlıktan bahsetmiyoruz. Dünyada bulunan her canlı türünün %50’sini ortadan kaldırmayı kafasına koymuştu bizim idealist kötü karakterimiz. İdealist diyorum çünkü bunu yapmaktaki amacı gayet felsefikti. Yani amacı bir virüs gibi çoğalan ve doğanın ve evrenin dengesini alt üst eden, doğayı yok eden kalabalığı azaltarak evrenin dengesini geri kazandırmaktı. ***Aslında kendince gayet mantıklı bir teorisi olan Thanos belki de iyi bir karakter mi özünde? Bilemeyiz.

Ama ben bu teoriden yola çıkarak bunu gerçek hayata uyarladığımızda ortaya ne çıkacağını tartışmak istiyorum sizinle. Yani şu anda dünya nüfusunun yarısı PUF diye yok olsa? Ağaçları, hayvanları, doğayı mahvediyoruz ya? Bunu da aşırı kalabalığa bağlıyoruz… Bu sorunu çözer miydik? Bir anda doğa dengesini bulur ve herkes mutlu ve mesut yaşamaya başlar mıydı?

Bu arada bu ideaya sahip olan tek villain da değil Thanos. Bundan önce de buna benzer amaçlarla ortaya çıkan birçok karakter oldu. Mesela Dan Brown’ın Inferno kitabını okuduysanız ya da aynı isimli filmini izlediyseniz orada da çılgın bir bilimadamımız vardı. O da dünyaya bir virüs yayarak insanlığın yarısını yok etmeyi amaçlıyordu. Hatta kötü adamımız kitapta tam olarak şunları söylüyordu:

Düşünün. İnsan nüfusunun 1 milyara ulaşması binlerce yıl sürdü. İlk insanın ortaya çıkmasından sonra nüfus ancak 1800’lü yıllarda 1 milyara ulaştı. 2 milyara ne kadar sürede ulaştı peki? Sadece 100 yılda. 1920’de 2 milyar kişiydik. Sonra? 1970’te tekrar ikiye katlandı ve 4 milyar kişi olduk. Herkesin bildiği üzere çok yakın zamanda tekrar ikiye katlayacak ve 8 milyara ulaşacağız… Bugünün sonunda dünya nüfusuna 250.000 kişi daha eklenecek ve her yıl Almanya’nın nüfusu kadar insan dünya nüfusuna ekleniyor. Her yıl…

Şimdi bu istatistiklere baktığımızda Thanos’a ve aynı yoldan giden kötü adamlara hak vermemek elde değil. Sorun bayağı ciddi görünüyor ve tek çözümü de sihirli taşlar diye düşünüyor insan.

Sizce? Mantıklı mı?

Aslında. Değil.

Neden değil biliyor musunuz?

Çünkü şu anda nüfusun yarısını ortadan kaldırsak bile nüfusun şu anki halini tekrar alması çok kısa sürecek. Çünkü aslında dünya gerçek hayatta Thanos’lar gördü. Asıl kötü adamları gördük biz… Hepsinden de sağ çıktık…

Bakın size bir örnekle açıklayayım. ***Ruanda’yı ele alalım misal. Ülkenin nüfus artış hızını gösteren bu grafikte keskin bir düşüş görüyorsunuz. Burası dünyanın en cani katliamlarından birinin gerçekleştiği 1994 tarihini işaret ediyor. Yaklaşık 1 milyon kişi hayatını kaybetmişti burada. İleride ayrı bir sayfa açacağım bir konu bu da. Ama ben burada başka bir şeye işaret etmek istiyorum. Bu düşüşün hemen sonrasında ise çok keskin bir artış görüyorsunuz. Bu, insanların özellikle kitlesel anlamda çok sarsıcı bir şey yaşadıktan sonra üreme içgüdüsünün bir resmidir aslında… Sadece 3 yıl içinde Ruanda nüfusu katliam öncesinden de fazla olmuştur.

Bu bize insanlığın öyle kolay kolay yok edilemeyeceğini gösteriyor. Dünya savaşları, atom bombaları, nükleer felaketler bırakın nüfus artışının yavaşlamasına, aksine katalizör etkisi ile hızlanmasına yol açmış. ***Bugün bile bunun dünyada ve ülkemizde örneklerini görüyoruz…

Peki bu kalabalık iyi bir şey anlamına mı geliyor? Yani bu durdurulamaz nüfus artışı sorun değil mi? Olmaz mı? Hem de çok ciddi bir sorun. Çok basit bir formülle de anlaşılabilecek bir sorun. Ne kadar insan o kadar çok tüketim, ne kadar çok tüketim, o kadar az kaynak ve ne kadar az kaynak o kadar çok sorun diye özetleyebiliriz.

Peki bu aşırı nüfus sorununun kaynağı nereden geliyor? Onu bir anlamak lazım önce.

Aşırı üreme diyelim buna. Bu sorunu daha çok geleneksel, konservatif ve tarım odaklı toplumlarda görüyoruz. Zira çiftliği idare etmek için kalabalık bir ailenizin olması lazım. Buna bir de din ve inanç etkisini de eklerseniz ne demek istediğim anlaşılacaktır. Çünkü neredeyse istisnasız tüm dinler çocuk sahibi olmayı, birden fazla çocuk sahibi olmayı destekler, özendirir, teşvik eder. Diğer taraftan bahsettiğimiz eski tip ailelerde doğum oranı ile ölüm oranı da birbirine yakındı. O nedenle nüfus artışı sorun değildi.

***Ama sanayileşme ile birlikte işler değişti işte.

***Bir anda sağlık alanında sıçrama yaşadık. İnsanların yaşam kaliteleri ve yaşam süreleri arttı. Özellikle bu alanlardaki gelişmelerle yenidoğan ölümlerindeki çarpıcı düşüş ile ölüm oranlarında çok ciddi bir düşüş gördük. Fakat sanayileşmeye geçişte biraz yavaş kalan toplumlar arada sıkıştı kaldı. Eski geleneksel aile anlayışını korumaya devam etti. Kürtaj karşıtı, doğum kontrolü karşıtı gruplar hala daha çok aktif dünyada. Birden fazla çocuk sahibi olma hala destekleniyor. İnsanlara en az 3 çocuk sahibi olması söyleniyor hala. Hala kalabalık olmak güçlü olmak ile karıştırılıyor. Dedik ya. ***Hala geçiş aşamasında dünyada birçok ülke ve arada kalan toplumlarda bu çok daha net görülüyor.

***Doğum oranı gittikçe artarken ölüm oranı ciddi ölçüde düşüyor. Doğan çocuklar yeni çocuklar dünyaya getirecek kadar uzun yaşıyor ve işte size aşırı nüfusun reçetesi…

Peki çözümü yok mu? Bu işe böyle mi gidecek?

Aslında var. Modernleşme…

Sanayileşme sonrası modernleşme aşamasına geçmek zorunda ülkeler. Doğum oranının düşmesi gerekiyor. Muhafazakarlar büyük ihtimalle geleneklerin, kültürün yok olması bahanesiyle bundan çok memnun olmayacaklar ama burada kültürün yok edilmesinden bahsetmiyoruz. Daha az çocuk sahibi olmaktan bahsediyoruz. Bu kadar insana yetecek kaynağımız yok diyoruz.

Modernleşmek derken neden bahsediyoruz peki? Aslında en klişe ve en geçerli çözümden bahsediyoruz. Eğitimden. Özellikle kadınların eğitilmesinden bahsediyoruz. Zira kadınlar üniversite okuduğunda, sonrasında belki master, doktora yaptığında çocuk sahibi olmayı erteliyorlar ve genellikle tek çocukla yetindiklerini görüyoruz. Bu da nüfus artışının sağlıklı seviyelere gelmesi anlamına geliyor.

Burada başka bir durum da var. Çocuk sahibi olmak, bir çocuk büyütmek bugün aşırı pahalı hale gelmiş durumda. Yeni dünyanın gereksinimleri ve becerilerini bir çocuğa kazandırmak için gereken para miktarı her yıl katlanarak artıyor ve eğitimli aileler bu nedenle genellikle tek çocukla yetiniyorlar.

Yani modernleşme ve dolayısıyla eğitim aşırı nüfusun çözümü diyebiliriz rahatlıkla…

Nereden mi biliyorum?

Çünkü işe yarıyor. İşe yaradığını görüyoruz…

Avrupa’ya bakın… Kuzey Amerika’ya ve Uzak Doğu Asya’ya bakın… Bu coğrafyalardaki birinci sınıf ülkeler tam olarak az önce bahsettiğim çözümü uyguluyorlar. Hatta bu ülkelerde şu sıralar nüfusumuz çok mu yavaş artıyor endişesi baş gösterdi duymuşsunuzdur… Ama ekonomik durumuna, gayrisafi milli hasılaya baktığımızda keşke bizim de tek derdimiz bu olsaydı diyor insan..

Çünkü nüfus patlaması yaşayan ülkelerde savaşlardan, çevresel sorunlardan kaçan milyonlarca insanın hangi ülkelere gitmeye çalıştığını bir düşünün… O kadar fazla sayıda insan bu “ekonomik ve sosyal stabiliteye” sahip ülkelere göç etmeye başladı ki “duvar örmeyi” destekleyen gruplar, siyasiler türedi…  

O nedenle daha geniş bir pencereden bakarsak dünyanın dengesini geri kazanması için göç, geleneksellik, ekonomik modernleşme ve uluslararası yardım ve destek konularında ivedilikle bazı kararlar alınmalı ve adımlar atılmalı. Hala çok geç değil. Özellikle gelişmiş ülkelerin gelişmemiş ülkelerde kaynak sömürüsünden çok bu ülkelerin eğitilmesine destek olması uzun vadede en etkili çözüm olacaktır. ***Thanos gibi dünya nüfusunun yarısını yok etmekten daha insancıl bir çözüm en azından. Değil mi?

Yorumlarda konuşalım arkadaşlar.

Haftaya ben yine buradayım. Kimseye söz vermeyin…

Hoşçakalın!

Kaynak:

Is Thanos Right? Do We Need To Destroy Half Our Population To Survive? | Observer

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.