Neden Rüya Görüyoruz? – Rüyaların Anlamı

“Hayatta sahip olabileceğiniz en büyük başarı gerçekten kimseniz o kişi olabilmektir.” Carl Jung

Bir savaş halindesin. Tarihin gördüğü en uzun, en acımasız, en bitmek bilmeyen, kazananı da olmayacak bir savaş. Kendinle bir savaş halindesin. Bir dışarıdaki sen var, bir de gerçek sen. Onu dışarıya göstermemek için her şeyi yaparken senin de unuttuğun bir sen …

Ama bazen… Kontrolü kaybettiğinde… Yani baskılamayı unuttuğunda ya da beceremediğinde işte o “gerçek sen” ortaya çıkıyor. Elini uzatıyor, kendini hatırlatıyor. Ben buradayım, “ben daha ölmedim, beni öldüremedin” diyor…

En savunmasız olduğun anlarda…

Uyurken…

Rüya diyoruz… Yorumluyoruz filan… “Kötü haber alacağım” herhalde diyoruz…

“Yol gördüm… Yolculuk demek bu… Bir yere gideceğim…”

Doğa dışı bir gücün gece biz uyurken “rüyalarımıza” girip gelecekten haber verdiğini sanıyoruz…

Sanki böyle bir şey mümkünmüş gibi…

Bu yine ne biliyor musunuz?

Bu da bizim bir silahımız. Gerçek benliğimizi bastırırken kullandığımız onlarca taktikten birisi…

E o zaman biz, bize bir şey mi anlatmaya çalışıyoruz?

Ne anlama geliyor gece gördüğümüz tüm bu resimler?

Neden rüya görüyoruz? Neye yormalıyız?

Bir soru… Cevabı hem çok basit hem de çok zor… Cevabı hem var hem yok… Ama cevapları ararken sorduğumuz sorular bizi cevaba biraz daha yaklaştırıyor.

Aslında bizi biz yapan da sorduğumuz sorular… Doğru soruları sormaya başladığınızda aradığınız cevapları bulmaya o kadar yaklaşıyorsunuz…

Biz de başlayalım o halde sormaya. Cevaba doğru yürüyelim birlikte…

Bebar Bilimle Cevaba Doğru başlıyor…

“Neden rüya görürüz?” soracağımız ilk soru… Videomuzun da konusu. Hakkında onlarca kitap yazılmış, sayısız araştırma yapılmış, filmler çekilmiş bir konu.

William Dement’e göre…

“Rüyalar hepimizin, her gece kısa süreliğine sessiz ve sakince delirme özgürlüğüdür.”

Bence güzel cevap. Ama tatmin edici değil.

Bir doğa kanunu gibi net bir cevabı olmayan bir sorunun cevabı da sorduğunuz kişiye göre değişecektir haliyle.

Mesela mantıkçı, rasyonel birine sorarsanız alacağınız cevap çok farklı, spiritüelist birine sorduğunuzda ise çok çok farklı olacaktır.

Mesela psikiyatri profesörü Ernest Hartmann 2006’da yayımladığı bir makalede “Doğrusunu söylemek gerekirse henüz rüya görmenin işlevlerini çözmüş değiliz” diyor.

Ama kendisine göre en olası cevabı da şu olabilirmiş:

“Rüyalarımız hafızamıza yeni bilgi ve tecrübelerin işlenmesini sağlayan süreçlerdir. Bunu yaparken de uyanıkken yaşayacağımız travmaların, stresin yaşanmasını önlerler.”

Yani. Düşününce mantıklı geliyor. Normalde asla aklımızdan geçiremeyeceğimiz, bilinçli olarak baskıladığımız düşünceler bilinç devre dışı kaldığında işleniyor olabilir.

Ama bu tanımda bir şeyler eksik. Yani her şeyi anlatmıyor gibi.

O yüzden başka bir açıdan bakalım.

Dr. Matthew Walker. Why We Sleep: Unlocking the Power of Sleep and Dreams isimli kitabın yazarı. Bu kitapta buna benzer bir tanım yapıyor:

“Rüyalar gün içinde yaşadığımız travmaların, duygu patlamalarının çözümlenmesini sağlarlar. Ertesi gün uyandığınızda bu travmaların hafiflemesini sağlarlar.”

Burada da aynı durum söz konusu.

Ve buna benzer birçok açıklama da bu çerçevede ilerliyor.

Rüyalar zihnin temizlenmesini sağlar, hatta fiziksel olarak toksik protenilerin ortadan kaldırılmasına ve tüm olayların daha organize ve açık bir zihinle algılanmasına olanak sağlar diyorlar.

Hadi burada bir virgül koyalım ve Achuar kabilesinden bahsedelim.

Ne alaka? Bağlayacağız. Merak etmeyin. Bize çok şey anlatıyor Achuar’lılar.

Ekvator ve Peru sınırında uzanan yağmur ormanlarında yaşayan Achuar’lılar yüzlerce yıldır geleneksel yaşam tarzlarını devam ettiren bir topluluk.

İlk defa 1970’lerde temas kurulan bu insanlar modern dünya ile tamamen kopuk olmasa da kendi gelenklerinden, özellikle bazı çok önemli geleneklerinden asla vazgeçmemişler.

Ve 1990’larda ise modern dünyanın en korkunç yüzü ile tanışmışlar.

Achuar’lıların yaşadığı topraklar yapılan araştırmalara göre petrol zengini çıkmış. Ve bu bulgu üzerine Ekvator hükümeti hemen bu insanların yaşadığı topraklardan petrol çıkarılmasına izin veren bir yasa çıkarıp bu bakir toprakları doyumsuz özel şirketlerin insafına bırakmışlar.

Achuar’lılar yakınlarda başlayan ve birçok alanı yıkarak kendilerine yaklaşan bu felakete karşı bir karar vermek zorundaydılar. Ya şirketlerle anlaşıp topraklarını terk edecek ve kendilerine tahsis edilecek evlerde yaşayacaklardır ya da ucunda ölüm dahi olsa topraklarını bırakmayacaklardır.

Bu kararı vermek içinse yüzyıllardır yaptıkları şeyi yapmışlar.

Uyumuşlar.

Evet.

“Rüyaya yatmak” deniyor sanırım bizde.

İşte evet. Onu yapmışlar.

Achuar’lıların bu tip önemli ve kritik dönemlerde başvurdukları geleneksel bir ritüel bu.

Yaptıkları şey şu. Gece uykuya yatan Achuar’lılar sabah şafak sökmeden birkaç saat önce hep birlikte uyanarak Guayusa adı verilen ve çok güçlü bir uyarıcı/uyuşturucu etkisi bulunan bir bitkiyi içerek grup halinde bir tür ayin düzenliyorlar. Bu bitki etkisindeyken herkes elbette farklı şeyler görüyor veya duyuyor… Bizim “halüsinasyon” adını verdiğimiz “görüntüler, sesler” Achuar’lılar için bir “içsel rehber”… Bitkinin etkisi geçtikten sonra herkes tecrübelerini paylaşıyor ve bu görüntüler ve seslere göre kabile adına ya da bir kişi adına veya hakkında ne karar verilecekse işte bu “içsel rehbere” göre kararlarını veriyorlar.

Genellikle kişisel veya küçük gruplar halinde uyguladıkları bu ritüeli bu sefer “petrol şirketlerine karşı ne yapacakları konusunda” çevrede bulunan ve aslında düşman oldukları tüm kabilelerle birlikte uygulamaya karar veriyorlar.

Binlerce kişiden oluşan onlarca kabile bir gece hep birlikte uyanıp Guayusa içiyor ve elçiler aracılığı ile her grup kararlarını birbirleri ile paylaşıyor.

Sonuç…

Topraklarını terk etmiyorlar ve petrol araştırmaları da büyük direniş karşısında sona erdiriliyor…

Mutlu son…

Peki konumuza dönersek. Bu hikaye bize ne anlatıyor?

Birçok şey anlatıyor tabiki ama anlattığı şeylerden birisi şu:

Rüyalar “öylesine” gördüğümüz saçmalıklardan da ötesi olabilir. Bilinç devre dışıyken gördüklerimiz bizim “iç sesimiz” olabilir. Gerçek benliğimiz belki de…

Bu çıkarımı yapmadan önce “rüya” denince akla gelen iki isimden de bahsetmeden olmaz…

Sigmund Freud ve Carl Jung.

Özellikle Freud bu konuya bayağı bayağı kafayı takmıştır ve hani şu Oedipus kompleksini de ortaya attığı Rüyaların Yorumu kitabında örneklerle ve kendince kanıtlarla rüyaların işlevini “dileklerin gerçekleşmesi” olarak açıklamıştır.

Özellikle çocukluğumuzda, bilincin o kadar da aktif olmadığı zamanlarda içten içe istediğimiz şeylerin ortaya çıkışıdır. İstediğimizin dahi farkında olmadığımız isteklerimizin başka bir kılıkta gerçekleşmesi ve bir bakıma bilincin rahatlatmasıdır.

Peki anlamsız rüyalar ne olacak? Yani o kadar saçma rüyalar görüyoruz ki… Bunlar hangi isteklerimizin gerçekleşmesi oluyor?

Freud bu saçma rüyaların “bilincimizin” saptırması olduğunu, gerçek isteklerimizin bilincin çarpıtması ile çok saçma bir hal alması anlamına geldiğini söylüyor.

Hatta bu kitapta bazı örnekler de veriyor Freud. Mesela genellikle erkek çocuklar babasının öldüğünü görür diyor Freud. Bu nokta da işte Oedipus kompleksinin ilk kez bahsedildiği yer oluyor. Freud’a göre erkek çocuk babasını annesinin sevgisini paylaşan, annesini elinden almak isteyen bir rakip olarak gördüğü için içgüdüsel olarak babanın ölmesini istiyormuş… Burada tabi çocukların ölümü yetişkinler gibi algılamadığını da unutmamak lazım. Bu duygu babanın uzun bir süre bir yere gitmesine ve geri gelmemesine benzer bir duygu onlar için. Yani çocukları cani ilan etmeden önce bunu da unutmamak lazım.

Ama işte Freud’un rüyalarla ilgili yorumu da bu. Rüyalarımızda dileklerimizi gerçekleştiriyormuşuz…

Tabi dipnot olarak Freud’un biraz “uç” bir insan olduğunu ve söylediklerini pek de dikkate almamamızı söyleyen insan sayısı da hiç az değil.

Neyse… Carl Jung’a gelirsek bundan çok farklı bir şey söylüyor rüyalarla ilgili…

Jung’a göre rüyalar “asıl benliğimize açılan pencerelermiş”. Zihnin ve kimliğin en derinlerine giden bir yol. Çünkü Jung’a göre

“Bilinçaltınızı gün yüzüne çıkarmadığınız sürece hayatınıza siz yön veremezsiniz ve başınıza gelenlere kader der geçersiniz.”

Yani rüyalar öyle yorumlanacak, geleceği anlatan, evrensel anlamları olan şeyler değil. Ancak ve ancak sizin anlayacağınız, size sizi anlatan birer mesaj. Bunu yorumlamaya çalışmak, sağda solda birilerine ne anlama geldiğini sormak çok ama çok anlamsızdır çünkü gördüğünüz her bir rüya kimsenin anlayamayacağı ancak sizin anlayabileceğiniz, size ait bir dile sahiptir. Bunu anlamak için de rüyalarda sürekli tekrar eden sembollere, olay örgülerine odaklanabileceğinizi söylüyor.

Çünkü egonuzun bastırmaya çalıştığı bazı mesajları iletmeye, sizi kendinizle buluşturmaya çalışıyor bilinçaltınız Jung’a göre.

Çünkü bilinçaltınızın, gerçek kişiliğinizin sizin toplum tarafından şekillendirilmiş ihtiyaçlarınızdan çok daha farklı ihtiyaçları var ve siz bunları anlayana kadar, siz ölene kadar da bu mesajları size iletmeye devam edecek.

Çok basit bir örnek vermek gerekirse çok sıkıcı bir işi olan bir insanı düşünün. Bu insanın hayatını idame ettirebilmesi için bu işe ihtiyacı olduğu ona kabul ettirilmiş tüm çevresi tarafından. Ama her gece rüyasında kendisini çok farklı yerlerde, çok farklı bir hayat yaşarken görüyor. Ya da buna benzer olay örgüleri görüyor her gece. Bu bir mesajdır bu insan için. Bu insana bilinçaltı “bir şeyler yap, hayatını değiştir yoksa sonu iyi olmayacak” diyor.

Ama bilinçaltını dinlemeyen bu insan bir gün durup dururken patronuna küfürler ederek kapıyı çarpıp çıkıyor. Sebebi de çok anlamsız aslında. Herkes “neden böyle davrandı ki” diye soruyor. En ilginci kendisi de soruyor kendine “neden böyle davrandım” diye.

Nedeni işte bilinçaltında yatıyor aslında. Bilinçaltının istediğini aldığı bir hikaye.

Hayatın her yerinde bu tip örneklerle karşılaşırız. “Niye böyle davrandım ki şimdi” diye sorduğumuz her sorunun cevabı yine bizde, bilinçaltımızda saklı…

Rüyaların gelecekten haber vermesi olayının açıklaması da budur aslında.

İşte özetle Carl Jung’un rüyalara bakış açısı bu.

Bana sorarsanız ben Carl Jung’un tarafındayım. Okuduğumda bana “evet, işte bu” dedirten açıklama buydu.

Çünkü bunu araştırmadan önce de şahsen benim inandığım da buydu. İçgüdülerimiz, bilinçaltımız bizi yönlendiren. Bilinçli yaptığımız her şeyin arkasında bilinçaltında aynı senaryo çok farklı şekillerde işleniyor, oynanıyor. Bilinçaltımız bilinçli halimizden çok daha fazla çalışıyor ve bizi biz yapmak için uğraşıyor.

Ve hep insanların aslında “bilinçaltına” daha fazla değer vermesi, daha fazla kulak vermesi gerektiğine inanmışımdır.

Dünyayı keşfetmek için gösterdiğimiz çabanın daha fazlasını kendimizi keşfetmek için göstermeliyiz gibi geliyor bana.

Gerçek benliğimiz ile barıştığımızda, onu bulduğumuzda işte o zaman tüm cevapları da bulacağız gibi…

 Yani burada neden rüya görürüz sorusunun cevabı başka bir soru gibi görünüyor.

“Sen kimsin?”

“Gerçekten ne istiyorsun?”

Haftaya tekrar görüşmek üzere.

Kaynaklar:

Why Do We Dream? – A Philosopher’s Stone – Medium

Dreams Around A Fire – The Ascent

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.